DERLEME | |
1. | Dişhekimliğinde Kullanılan Er: YAG Lazerler Er: YAG Lasers in Dentistry Zuhal Görüş, Ayşe Meşe, Merve Tokgöz Çetindağ, Ozan Erdost Evrandoi: 10.5505/eudfd.2018.22932 Sayfalar 1 - 7 Lazerler, 20 yıldır kullanımda olmalarına ve yapılan çok sayıda bilimsel araştırmaya karşın diş hekimleri için araştırma konusu olmaya devam etmektedir. Günümüzde lazerler, spesifik dalga boylarıyla geniş bir kullanım alanına sahiptirler. Lazer uygulamaları, henüz kullanılan tedavi prosedürlerinin yerini alamasalarda, kavite preperasyonu, hipersensitivite tedavisi, yüzey pürüzlendirme, diş beyazlatma, diştaşı temizliği, endodontik uygulamalar, kemik ablasyonu ve analjezide alternatif olarak kullanılabilmekte ve dişhekimliğinin önemli bir unsuru haline gelmektedir. Lazer teknolojisindeki gelişmelerle beraber her geçen gün lazerin dişhekimliğinde kullanımı ile ilgili olarak yeni olanaklar ortaya çıkmaktadır. Özellikle dental sert dokular üzerindeki etkileri ve kullanım olanakları üzerine çalışmalar devam etmektedir. Bu çalışmada lazerlerin dental sert dokular üzerindeki uygulamaları, Er: YAG lazerler ve özel PIPS (Photon Induced Photoacustic Streaming) uçları hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. |
2. | Apeksifikasyondan Apeksogenezise Geleneksel ve Güncel Tedavi Yöntemleri Traditional and Current Treatment Methods from Apexification to Apexogenesis Derya Ceyhan, Canan Akdikdoi: 10.5505/eudfd.2018.47450 Sayfalar 8 - 18 Bu derlemenin amacı; herhangi bir sebeple canlılığını kaybetmiş, olgunlaşmamış, genç daimi dişlerin gelişimlerinin tamamlanabilmesi için çocuk diş hekimliğinde rutin olarak kullanılan geleneksel tedavi yöntemleri ve günümüzde sıklıkla kullanılmaya başlanan rejeneratif yöntemleri ele almak ve konu ile ilgili yapılmış çalışmaları sunarak gelecekteki klinik uygulamalara katkı sağlamaktır. Nekrotik genç daimi dişlerin kök gelişiminin sağlanması için farklı materyaller kullanılarak uygulanan apeksifikasyon tedavisinden uzun yıllardır yararlanılmaktadır. Bu yöntemin bazı dezavantajları nedeniyle rejeneratif tedavi yöntemleri gündeme gelmeye başlamıştır. Rejeneratif prosedürlerin temelini oluşturan doku mühendisliği, fonksiyonunu kaybetmiş doku ya da organların yeniden restorasyonuna odaklanmakta olup bu konuda yapılan çalışmalar diş hekimliğinin birçok alanında ümit verici sonuçlar elde edildiğini göstermektedir. İlerleyen teknoloji, yüksek hızlı el aletlerinin geliştirilmesinden biyolojik onarım materyallerine kadar diş hekimliği uygulamaları üzerinde önemli, süregelen bir etkiye sahiptir. Doku mühendisliği uygulamalarının günümüzde kullanılan diş tedavilerine alternatif olabilmesi açısından, hekimlerin bu uygulamalar hakkında detaylı bilgilere sahip olmaları ve araştırmalar yaparak uzun dönem sonuçlarını sunmaları önem arz etmektedir. |
3. | Antioksidan Besinlerin Periodontal Sağlıktaki Rolü Antioxidant Nutrients in Periodontal Health Ceren Gökçe, Mine Öztürk Tonguçdoi: 10.5505/eudfd.2018.75437 Sayfalar 19 - 31 Periodontitis, bakterilere ve ürünlerine cevap olarak gelişen, kronik, enflamatuar bir hastalıktır ve dişi destekleyen dokularda yıkımla sonuçlanır. Oksidatif stres, reaktif oksijen ve nitrojen türleri gibi reaktif bileşiklerin üretimi ile antioksidan savunma sistemi arasındaki dengenin bozulması ile ortaya çıkar. Reaktif türler, serbest radikal zincir reaksiyonlarını başlatarak doku hasarına neden olabilir. Oksidatif stres, periodontal hastalık da dahil olmak üzere diyabet, kardiyovasküler hastalık, kanser gibi pek çok hastalığın patogenezinde rol oynamaktadır. Periodontal hastalıkta oksidatif stresin arttığı ve toplam antioksidan kapasitenin azaldığı bildirilmiştir. Antioksidanlar, canlı hücrelerde bulunan protein, lipit, karbonhidrat, DNA gibi oksitlenebilecek maddelerin oksidasyonunu engeller veya geciktirir. Sağlıklı organizmada oksidanlar ve antioksidanlar arasında bir denge mevcuttur. Antioksidan savunma organizmada doğal olarak bulunan bir mekanizma olmasına rağmen, dışarıdan alınan kaynaklar da bu savunmayı destekleyebilir. Periodontal hastalığın tedavisinde ve periodontal sağlığın korunmasında antioksidanların kullanımı son dönemde yapılan çalışmalarla önem kazanmıştır. Antioksidanlar lokal veya sistemik yollarla periodontal hastalığın tedavisinde kullanılabilir. Oksidatif stresin dengelenmesinde önemli bir role sahip olan antioksidanlara günlük hayatımızda beslenme yoluyla kolayca ulaşılabilmektedir. Bu derlemenin amacı antioksidan besinlerin periodontal sağlıktaki rolünü değerlendirmektir. |
ARAŞTIRMA | |
4. | Kanser Hastalarında Bifosfonata Bağlı Osteonekroz (BRONJ): Retrospektif Çalışma Biphosphonate-Related Osteonecrosis (BRONJ) in Cancer Patients: Retrospective Study Aylin Sipahi Çalış, Candan Efeoğlu, Bahar Sezer, Hüseyin Kocadoi: 10.5505/eudfd.2018.65365 Sayfalar 32 - 38 GİRİŞ ve AMAÇ: Bisfosfonatlar genellikle menapoz sonrası, kortikosteroidin artırdığı osteoporoz, Paget hastalığı, malinite ve osteolizis ile ilişkili hiperkalsemi ve metastatik kemik hastalıkları tedavisinde kullanılır. Bifosfonata bağlı osteonekroz çene (BRONJ), osteomiyelit, nekrotik kemiğin açığa çıkması gibi ciddi ağız komplikasyonlarına yol açabilir. Dişhekimleri bu komplikasyonların farkında olmalıdır ve defektli osteoklast fonksiyonu, azalmış kemik dokusu vasküleritesi nedeniyle yara iyileşmesinde bozukluğa neden olan bu ilacın tedavisini gören hasta grubunda gerekli özeni göstermelidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma, kanser hastalarında görülen BRONJ'un retrospektif bir araştırmasıdır. Analiz edilen veriler yaş, cinsiyet, sebep olan hastalık, tıbbi ve diş hikayesi, bifosfonatlar (BP) türünü içermektedir. BRONJ tanısı konan hastalarımızın lokal ve sistemik risk faktörleri, klinik ve radyolojik bulguları, tedavi stratejileri değerlendirildi. BULGULAR: En yaygın klinik osteonekroz bulguları, mandibularda enfeksiyon ve nekrotik kemik idi. İlişkili olaylar arasında diş çekimi, enfeksiyon ve travma yer alıyordu. Cerrahi müdahale, antibiyotik tedavisi, hiperbarik oksijen tedavisi ve topikal ağız gargaraların kullanımına rağmen bazı lezyonlar tedaviye iyi yanıt vermedi. İnatçı enfeksiyonu olan hastalar yeniden ameliyat edildi veya palyatif tedavi başlandı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları, diş çekmelerini ve protezlerin BRONJ gelişiminde risk faktörleri olduğu gerçeğini doğrulamıştır. Bifosfonat başlamadan önce, hastaların kapsamlı bir diş muayenesi olması gerekir. Diş problemi olan hastalar, bu ilaçların başlamasından önce diş hekimliğinde bakım altına alınmalıdır. |
5. | Farklı Niti Enstrümantasyon Sistemlerinin Ve Yerçekiminin Apikalden Taşan Yıkama Solüsyonu Miktarına Etkisi Effect Of Different Niti Systems And Gravity On The Apical Irrigant Extrusion Seniha Miçooğulları Kurt, Burcu Şerefoğlu, Gözde Kandemir Demirci, Mehmet Kemal Çalışkandoi: 10.5505/eudfd.2018.37039 Sayfalar 39 - 45 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada dört farklı NiTi enstrümantasyon sisteminin ve yerçekiminin apikalden taşan yıkama solüsyonu miktarı üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: 104 adet diş Twisted File Adaptive (TFA), ProTaper Next (PTN), WaveOne (WO) and WaveOne Gold (WOG) olmak üzere 4 gruba (n=26) ve her grup kendi içinde alt çene ve üst çene olmak üzere iki alt gruba (n=13) ayrıldı. Alt ve üst çene pozisyonlarını taklit etmek için özel bir düzenek kullanıldı. Her sistemle uygulanan kök kanal genişletmesi sırasında apikalden taşan yıkama solüsyonunu toplamak amacıyla önceden ağırlığı belirlenmiş cam tüpler ve 10-5 hassas tartı kullanıldı. Taşan yıkama solüsyonunun miktarı son ağırlıktan ilk ağırlık çıkartılarak belirlendi ve elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirildi. BULGULAR: Tüm sistemlerde yıkama solüsyonu taşması meydana geldi ve her iki konumda da sistemler arasında istatistiksel fark gözlenmedi (P > 0.05). Her sistem tipi için yer çekiminin apikalden taşan yıkama solüsyonu miktarı üzerinde etkisi olmadığı gözlendi (P > 0.05). Eğe sistemleri göz önünde bulundurulmadığında, alt çenede üst çeneye göre anlamlı düzeyde daha fazla taşkınlık meydana geldi (P <.001). TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada kullanılan her enstrümantasyon sistemi apikalden solüsyon taşmasına neden oldu. Eğe sistemleri tek tek değerlendirildiğinde yerçekiminin taşan solüsyon miktarına etkisi olmazken, tüm dişler değerlendirildiğinde yerçekiminin taşan irigasyon miktarını arttırdığı tespit edildi. |
6. | Prefabrik ve Direkt Kompozit Rezinlerdeki Renk Değişimleri Diş Fırçalaması ile Giderilebilir mi? Is it Possible to Remove the Discolorations of Prefabricated and Direct Resin Composites by Tooth Brushing? Çiğdem Atalayın, Ali Osman Demirhan, Bilal Yaşa, L. Şebnem Türkündoi: 10.5505/eudfd.2018.70893 Sayfalar 46 - 52 GİRİŞ ve AMAÇ: Kahve ile renklendirilen prefabrik ve direkt kompozit rezinlerin fırçalama sonrası renk değişimlerini incelemektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bir prefabrik (Componeer-Coltène) ve üç direkt kompozit rezin (Brilliant Ever Glow-Coltène, Essentia-GC, Harmonize-Kerr) kullanıldı. Componeer, cilalama işlemi uygulanan ve uygulanmayan olacak şekilde iki gruba ayrıldı. Başlangıç renk ölçümleri sonrasında örnekler kahvede bir hafta bekletildi ve tekrardan renk ölçümleri yapıldı. Renklenen örneklere Pro-Expert Güçlü Dişler-İpana, 3D White Luxe Perfection-İpana ve White Ruscello-GC diş macunları ile bir yıllık fırçalama simülasyonu (Toothbrush Simulation ZM-3.4-SD-Mechatronik) uygulandı. Fırçalama sonrası renk değişimleri (ΔE) hesaplandı. İstatistiksel analiz çok yönlü ANOVA ve posthoc Tukey testi ile yapıldı (p<0.05). BULGULAR: Kahvede bekletilen materyallerde klinik olarak kabul edilemez renk değişimi gözlendi (ΔE=7.04, p˂0.05). En az renklenen kompozit rezinler sırasıyla Harmonize (ΔE=5.75±1.29), cilalama uygulanan Componeer (ΔE=5.92±1.34) ve Brilliant Ever Glow (ΔE=6.81±1.63) oldu. Essentia (ΔE=7.68±1.54) ve cilalama uygulanmayan Componeer (ΔE=9.03±1.67) yüksek renk değişimi gösterdi (p˂0.05). Tüm materyallerdeki renklenme fırçalama sonrası klinik fark edilemezlik düzeyine neredeyse geri döndü (ΔE=1.07±0.64, p˂0.05). 3D White Luxe Perfection (ΔE=0.89±0.42) ve Pro-Expert Güçlü Dişler (ΔE=0.92±0.65) daha yüksek renk geri dönüşümü sergiledi ve renk değişimi farkedilebilirlik sınırının (ΔE˂1) altındaydı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Cilalanabilirlik özellikleri geliştirilmiş olan kompozit rezinlerde meydana gelen kahve renklenmeleri prefabrik kompozitlere göre daha azdır, ancak tümünde oluşan renklenmeler, diş fırçalaması sonrasında ortadan kaldırılabilir. |
7. | Keratinize Doku Bandı Genişliğinin İmplant Çevresi Dişeti Sağlığı Üzerine Etkisi The Impact of Keratinized Mucosa Width on Peri-implanter Soft Tissue Health Önder Gürlekdoi: 10.5505/eudfd.2018.92678 Sayfalar 53 - 59 GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı, keratinize doku bandı genişliği (KDG) ile implant çevresi yumuşak doku sağlığı arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 52 hastada, fonksiyonel yüklemesi üzerinden en az 1 yıl geçmiş 176 implant dahil edildi. Bukkal yüzeylerde keratinize mukozanın genişliğine dayanarak, implantlar iki gruba ayrıldı: KDG ≤ 2mm ve KDG > 2mm. Plak skoru (PS), sondalama derinliği (SD), klinik ataşman kaybı (KAK), sondalamada kanama (KS) ve süpürasyonun klinik ölçümleri yapıldı. Yapılan klinik ölçümler ve radyolojik değerlendirmeler sonucunda implant çevresi dişeti sağlıklı, mukozitis ve peri-implantitis olarak sınıflandırıldı. BULGULAR: KDG > 2mm olan grupta 86 implant, KDG ≤ 2mm olan grupta ise 90 implant yer almıştır. Buna göre, KDG > 2mm olan grupta SD, KAK, PS ve KS anlamlı şekilde daha az olduğu belirlenmiştir (p<0,0001). İki grup arasında mukozitis prevalansı bakımından anlamlı fark bulunmazken (p> 0,05), peri-implantitis prevelansı KDG ≤ 2 mm olan grupta anlamlı derecede fazla bulundu (p> 0,05). TARTIŞMA ve SONUÇ: İmplant çevresi keratinize doku genişliğinin, implant çevresi yumuşak doku sağlığı üzerine etkisi olduğu görülmüştür. |
OLGU SUNUMU | |
8. | Nazopalatin Kanal Kisti: Bir Olgu Sunumu Nasopalatine Duct Cyst: A Case Report Gözde Derindağ, İrfan Sarıca, Abubekir Harorlıdoi: 10.5505/eudfd.2018.85057 Sayfalar 60 - 63 İnsiziv kanal kisti olarak da bilinen nazopalatin kanal kisti nazopalatin kanalın (insiziv kanal) embriyojenik epitelyal artıklarından meydana gelen gelişimsel bir kisttir. Oral kavitedeki en yaygın gelişimsel nonodontojenik kistlerden biri olan nazopalatin kanal kistinin bu kistler arasında görülme sıklığı % 1’dir. Yaşam döngüsünün dördüncü ve altıncı dekatları arasında görülmekle birlikte, erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha sık görülür. Maksilla anteriorda orta hatta insiziv foramenin üzerinde ve genellikle rutin radyografik incelemelerde fark edilir. Genellikle unilateral, nadiren bilateral yerleşim gösterir. Çoğunlukla asemptomatiktir ve en yaygın semptomlar maksilla anteriorun palatinalinde şişlik, akıntı ve ağrıdır. Çok sayıda etken kist epitel hücrelerinde proliferasyona neden olabilmekle birlikte, en sık travma ve enfeksiyonun etkili olduğu düşünülmektedir. Tedavisi çoğunlukla enükleasyon, çok büyük olgularda ise marsupyalizasyondur. Tedavi sonrası nüks nadir görülür ve nüksün muhtemel nedeni lezyonun tamamen temizlenmemiş olmasıdır. Anterior palatal bölgenin parestezisi, nazopalatin sinir uçlarının kist ile birlikte çıkarılmasıyla nadir görülen bir komplikasyondur. Tanı klinik öykü, klinik araştırma ve tamamlayıcı testlere dayanır. Bu olgu sunumunda 56 yaşındaki kadın hastada semptomatik bir nazopalatin kanal kistinin ayrıntılı radyolojik incelemesini sunulması amaçlanmıştır. |