e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 38 (1)
Cilt: 38  Sayı: 1 - 2017
DERLEME
1.
İlaca Bağlı Dişeti Büyümeleri ve Tedavi Yaklaşımları
Drug-induced Gingival Enlargement and Treatment Modalities
Ali Çekici, Ülkü Başer, Hikmet Gamsız Işık, Deniz Erbil, Funda Yalçın, Gülden Işık
doi: 10.5505/eudfd.2017.26121  Sayfalar 1 - 6
Antikonvülsanlar, kalsiyum kanal blokerleri ve immünosupresanlar dişeti büyümesine neden olan temel ilaç gruplarındandır. İlaca bağlı dişeti büyümelerinin nasıl meydana geldiği tam olarak bilinmese de yaş, genetik ve ilaçların farmakokinetik özellikleri gibi birçok faktörün dişeti büyümesi patogenezinde rol oynayabildiği bildirilmiştir. Bireyin genetik özelliklerine bağlı olarak, ilacın dişeti üzerine etkisi değişebilmektedir. Bu makale, ilaca bağlı dişeti büyümelerinin prevalansı, risk faktörleri, patogenezi ve tedavi yöntemleri ile ilgili bir derlemedir.
Anticonvulsants, calcium channel blockers and immunosuppressants are the main drug groups that may lead to gingival enlargement. Although the underlying mechanism of drug-induced gingival enlargement is uncertain, it has been reported several factors such as age, genetics and pharmacokinetic properties of the drugs can play role in pathogenesis of gingival enlargement. The effect of drug on gingiva can vary depending on the genetic characteristics of individuals. This article is about the prevalence, risk factors, pathogenesis, and clinical management of drug-induced gingival enlargement.

2.
Ortodontide İnterproksimal Mine Aşındırması
Interproximal Enamel Reduction In Orthodontics
Özge Uslu Akçam
doi: 10.5505/eudfd.2017.43660  Sayfalar 7 - 12
İnterproksimal mine aşındırması, diğer adıyla stripping, daimi dişlerin interproksimal bölge mine dokusunun dişlere zarar verilmeksizin azaltılması ve anatomik olarak yeniden şekillendirilmesi işlemidir. Dişlerin daha iyi sıralanması ve düzeltilen diş diziliminin uzun süre korunması amacıyla uygulanır. Hafif ve orta derecede çapraşıklık vakalarında alternatif bir uygulamadır. Ancak geri dönüşü olmayan bir doku kaybına neden olduğu için dikkatli bir değerlendirme yapılmalıdır. İlk kez 1944 yılında Ballard tarafından hafif ve orta dereceli çapraşıklık vakalarının tedavisinde konservatif yöntemlerden biri olarak tanımlanmıştır. İnterproksimal mine aşındırması, ilkel toplumlarda görülen fizyolojik proksimal yüzey aşınmasını taklit eden bir yöntemdir. Günümüzde interproksimal mine aşındırması daimi diş çekimine alternatif bir uygulama haline gelmiştir ve dental arklarda hafif ve orta derecede çapraşıklığı olan vakalarda, Bolton analizi sapması olan vakalarda, diş şekil anomalilerinin düzeltilmesi amacıyla, tedavi sonrası stabilitenin artırılması amacıyla; gingival konturun, siyah üçgen arayüzey boşluklarının ve Spee eğrisinin düzeltilmesi amaçlarıyla uygulanabilir. Bu derlemenin amacı interproksimal mine aşındırması yöntemlerini ve kullanılan materyalleri tanıtmak, endikasyonları ve kontrendikasyonları hakkında bilgi vermek ve uygulamada dikkat edilecek klinik önerilerde bulunmaktır.
Interproximal enamel reduction (stripping) is a procedure to remove the interproximal enamel and anatomically reshape the permanent teeth without damaging. It is applied for the alignment of teeth and the long term retention of the treatment results. It is an alternative method for mild and moderate crowding cases. However, it causes an irreversible tissue loss, a carefull evaluation should be made. It is firstly described by Ballard in 1944 as a conservative method for the treatment of mild and moderate crowding cases. Interproximal enamel reduction is a procedure which imitates the proximal physiological tooth attrition in primitive populations. Today, interproximal enamel reduction has become an alternative method to extraction of permanent teeth and can be used in cases having mild to moderate crowding, in cases having Bolton analysis discrepancies, for the correction of tooth shape anomalies, to increase the stability after treatment; for the correction of gingival contour, the black triangular interdental spaces and curve of Spee. The aim of this review is to introduce interproximal enamel reduction techniques and materials, to provide information about the indications and contraindications and to give clinical suggestions.

3.
Florun İnsan Sağlığına Olumsuz Etkisi Var Mı?
Does Fluoride Have Negative Impact on Human Health?
Ecem Ergin, Ece Eden
doi: 10.5505/eudfd.2017.70783  Sayfalar 13 - 20
Flor, minede demineralizasyonu inhibe eder ve remineralizasyonu destekler. Sistemik veya topikal olarak uygulanan flor ile asit ataklarına dirençli florapatit veya florhidroksilapatit ve kalsiyum-florür oluşumu gerçekleşmektedir. Florun sistemik uygulamasında suyun, tuzun, sütün florlanması, flor tabletleri, damlaları, topikal uygulamasında ise florlu diş macunları, gargaraları, flor jelleri ve vernikler kullanılmaktadır. Flor esas etkinliğini topikal uygulama sonrasında tükürükte ve plakta düşük miktarlarda bulunduğunda göstermektedir. Tek seferde ve toksik doz olarak kabul edilen 5 mg/kg flor alımı akut flor toksisitesine, optimal dozdan biraz daha yüksek, uzun süreli flor alınması kronik flor toksisitesine sebep olmaktadır. Kronik flor toksisitesinde dental florozis ve iskeletsel florozis görülebilmektedir. Florun kemikte birikimiyle iskeletsel deformasyon, büyümede gerilik ortaya çıkabilirken, yüksek miktarlarda kullanımı sonrasında karaciğer, böbrek, beyin ve beyincik gibi yumuşak dokularda da birikim ve zararlı etkiler oluşabilmektedir. Hayvan çalışmalarında florun yüksek dozlarda kullanımı sonrasında santral sinir sisteminde nörodejeneratif değişiklikler gösterilmiştir. Doğal içme sularında yüksek flor bulunan Hindistan, Çin gibi ülkelerde yüksek flor seviyesi ile düşük IQ’nun ilişkilendirildiği çalışmalarda zeka seviyesi (IQ)’ni etkileyen diğer faktörlerin değerlendirilmesindeki eksiklik güvenirlikleri açısından şüpheler doğurmaktadır. Bu derlemede, sistemik ve topikal flor uygulaması sonrası kan değerleri ve dolayısıyla dokularda birikimin farklılığı da dikkatle alınarak florun insan sağlığı üzerine etkileri irdelenmektedir.
Fluoride inhibits demineralization and promotes remineralization in enamel. Acid resistant fluorapatite, fluorhydroxyapatite, calcium-fluoride formations are seen after systemic or topical fluoride applications. Water, salt and milk fluoridation, tablets, drops are used for systemic; toothpastes, rinses, varnish, gels are used for topical administration. Fluoride shows its main activity when found in low levels in saliva and plaque after topical application. 5 mg/kg fluoride uptake is considered as toxic dose, taking long term slightly higher doses then optimal fluoride leads to chronic fluoride toxicity. Dental and skeletal fluorosis can be seen in chronic toxicity. Skeletal deformation, growth retardation occurs with bone accumulation and accumulation and adverse effects may occur in soft tissues like liver, kidney, brain and cerebellum.Neurodegenerative changes in the central nervous system has been shown in animal studies. Studies that associated high fluoride consumption and low Intelligence Quotient (IQ) levels were performed in countries like India, China with high fluoride in natural drinking water where the deficiencies in evaluating other factors in these studies doubt their reliability. Blood values and,therefore the differences in the accumulation in tissues after systemic and topical fluoride applications were taken into account while the overall effect of fluoride on human health are discussed.

4.
İmplant Çevresi Hastalıkları: Peri-implant Mukositis Ve Peri-implantitis
Peri-Implant Diseases: Peri-implant Mucositis And Peri-implantitis
Oya Türkoğlu
doi: 10.5505/eudfd.2017.83723  Sayfalar 21 - 31
Eksik dişler nedeniyle kaybedilmiş olan estetik ve fonksiyonu düzeltebilmek amacıyla gerçekleştirilen implant uygulamaları son yıllarda hız kazanmıştır. İmplant uygulamalarının artması ile implant çevresi yumuşak dokularda enflamasyonla karakterize peri-implant mukozitis ve implant çevresi kemikte rezorbsiyonla karakterize peri-implantitis daha sık görülmeye başlamıştır. İmplant çevresi enflamatuvar hastalıkların da temel nedeni mikrobiyal dental plak birikimidir, ancak periodontitis hikayesi, sigara kullanımı ve bazı sistemik hastalıklar gibi risk faktörleri de hastalığın başlangıcı ve ilerlemesinde önemli rol oynamaktadır. Cerrahisiz tedavi peri-implant mukozitis tedevisinde başarı ile uygulanabilirken, peri-implantitis tedavisinde etkisi sınırlı olmaktadır. Bu nedenle peri-implantitis tedavisinde kemik defektinin şekline göre rezektif, rejeneratif ya da rezektif ve rejeneratif tedaviler bir arada kullanılabilir. Bu tedaviye ek olarak, antimikrobiyallerden, fotodinamik tedaviden ve hatta antibiyotiklerden de faydalanılabilir, ancak bu tedavilerin etkisinin de sınırlı olduğu bildirilmiştir. Bu derlemenin amacı, implant çevresi hastalıkların prevalans, tanı, risk faktörleri ve tedavisi ile birlikte incelenmesidir.
Dental implants provide an alternative treatment option for replacement of missing teeth. The increased use of dental implants for replacement of missing teeth has caused the increase of peri-implant diseases; peri-implant mukositis and peri-implantitis. The main reason of peri-implant diseases is the accumulation of microbial biofilms. Risk factors such as periodontitis history, smoking and systemic diseases might contribute to onset of the disease or its progression. Non-surgical treatment is effective for resolution of inflammation around dental implants in peri-implant mukositis, but not in peri-implantitis. Resective, regenerative or both might be performed in the treatment of peri-implantitis, depending on the configuration of bone defect. Adjunctive antimicrobials, photodynamic therapy, and systemic antibiotics have also been used, but their efficacy is limited. The aim of the present review is to provide an overview of peri-implant diseases.

ARAŞTIRMA
5.
Farklı Yıkama Tekniklerinin Smear Tabakasını Uzaklaştırma Etkinlikleri
Smear Layer Removal Efficacy Of Different Irrigation Techniques
Burcu Şerefoğlu, Majd Salameh, Beyser Pişkin
doi: 10.5505/eudfd.2017.95866  Sayfalar 32 - 38
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, farklı yıkama tekniklerinin kök kanallarından smear tabakasını uzaklaştırma etkinliklerini karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Madde kaybı bulunmayan periodontal nedenlerle çekilmiş 30 adet tek kök ve tek kanallı insan alt küçük azı dişi her grupta 10 adet diş olacak şekilde 3 deney grubuna ayrıldı. Tüm deney gruplarında kök kanallarının genişletme ve şekillendirme işlemi ProTaper® F4 numaralı alete dek gerçekleştirildi. 1. grupta 27 gauge kalınlığında dental iğne ucu korono-apikal yönde hareket ettirilerek, 2. grupta 31 gauge kalınlığında Ultradent NaviTip® Double Sideport yıkama ucu ve 3. grupta ise EndoVac yıkama cihazı hem kök kanal şekillendirilmesi sırasında hem de son yıkama sırasında kullanıldı. Son yıkamada smear tabakasının uzaklaştırılması amacıyla sırasıyla 3 ml %5 EDTA, 3 ml %2,5 NaOCl ve son olarak 3 ml distile su kullanıldı. Yıkama sistemlerinin smear tabakasını uzaklaştırma etkinlikleri taramalı elektron mikroskobu ile değerlendirdi. Verilerin istatistiksel analizinde %95 güven aralığında Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri kullanıldı.
BULGULAR: Tüm deney gruplarında smear tabakasının koronal 1/3’lük kısımda apikal 1/3’lük bölgeye kıyasla daha iyi uzaklaştırıldığı gözlendi. Ancak, sistemlerin tüm bölgelerde smear tabakasını uzaklaştırma etkinlikleri arasında istatistiksel farklılık saptanmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Smear tabakasının uzaklaştırılmasında Endovac sistemi konvansiyonel yıkama teknikleri ile benzer etkinlik göstermiştir.
INTRODUCTION: To compare the cleaning efficacy of 3 root canal irrigation techniques as well as their effectiveness in removing smear layer from root canal walls.
METHODS: Thirty permanent mandibular premolars were divided into 3 groups of 10 teeth each. Teeth were instrumented with with ProTaper rotary system up to F4. In group I, the teeth were irrigated by conventional irrigation using 27-gauge irrigation-needle. In group II, irrigation was done using 31-gauge NaviTip Double Sideported-needle. In group III, irrigation was performed with EndoVac irrigation system. Final irrigation was performed using 3 ml 2.5% sodium hypochlorite followed by 3 ml 5% EDTA and a final rinse with 3 ml distilled water. Scanning electron microscope evaluation was done for assessment of smear layer removal in the coronal, middle, and apical thirds. Data were analyzed using Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U tests for significance at P ≤.05.
RESULTS: The removal of smear layer from the coronal third of root canals was significantly better than apical and middle thirds (p<0.05). No significant difference was observed between the procedures according to smear layer removal ability.
DISCUSSION AND CONCLUSION: EndoVac system showed no betterment over conventional irrigation procedures.

6.
Üst Keser Konumunun Yumuşak Doku Parametreleri Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi
The Effect of Upper Incisor Position on Soft Tissue Parameters
Aylin Paşaoğlu, Yağmur Lena, Servet Doğan
doi: 10.5505/eudfd.2017.37232  Sayfalar 39 - 47
GİRİŞ ve AMAÇ: Üst keser diş konumu, ortodontik tanı ve tedavi planlamasında en önemli parametrelerden birini oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı, üst keser diş konumunun yumuşak doku parametreleri üzerindeki etkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada,........ Ortodonti Anabilim Dalı’na tedavi amacıyla başvuran, 15-18 yaşları arasındaki 45 kız ve 45 erkek hastanın tedavi öncesi sefalometrik filmleri kullanıldı. Üst keser diş aksının Sella-Nasion düzlemi ile yaptığı açı (U1-SN) esas alınarak, 30 hastadan oluşan (15kız-15erkek) 3 grup oluşturuldu (G1: kontrol, G2: protrusiv, G3: retrusiv). Lateral sefalometrik filmler üzerinde dişsel, iskeletsel ve yumuşak doku referans noktaları işaretlenerek, Arnett yumuşak doku sefalometrik analizi Dolphin, version 11.5 (Dolphin Imaging and Management Solutions, Los Angeles, California, USA) yazılımı kullanılarak yapıldı. İstatistiksel değerlendirmeler için tek yönlü varyans analizi (ANOVA),bağımsız örneklem t-testi ve Pearson korelasyon katsayısı kullanıldı.
BULGULAR: G2 grubunda üst dudak kalınlığı, üst keser projeksiyonu; G3 grubunda Mx1-oklüzal düzlem açısı değerlerinin cinsiyet farkından etkilendiği gözlendi (p<0.05). Üst dudak açısı ölçümü, erkek bireylere ait gruplarda fark göstermektedir (p<0.05). Nasal projeksiyon ölçümleri erkek bireylerde daha yüksek bulunmuştur. Nasolabial açı değeri, üst dudak açısı ve üst dudak kalınlığı ile güçlü korelasyon göstermektedir (r=-0,651, r=-0.335).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Üst keser pozisyonunun, özellikle orta yüze ait yumuşak doku parametreleri üzerine etkisi mevcuttur. Bu etkilerin bilinmesi, tedavi bitiminde hastaları yüz profillerinin öngörülerek değerlendirilmesi konusunda ortodontistlere yardımcı olacaktır.
INTRODUCTION: The relationship between upper incisor position and soft tissue parameters is one of the most important topic in diagnosis and treatment planning. The purpose of this study was to evaluate the relative importance of facial profile parameters in relation to upper incisor position.
METHODS: The cephalometric radiographs were obtained from 90 patients (ages 15-18 years). Radiographs were divided into 3 groups each consisted of 30 patients according to upper incisor inclination (G1: control, G2: protrusive, G3: retrusive). Soft tissue cephalometric measurements were made by using Dolphin imaging 11.5 software (Dolphin Imaging and Management Solutions, California,USA). One-way ANOVA,independent samples t-test and Pearson correlation coefficient were used for statistical evaluation.
RESULTS: It was observed that upper lip thickness, upper incisor projection values in group G2;Mx1-occlusal plane angle values in G3 group were affected by gender difference (p <0.05). The measurement of upper lip angle differs between groups of male individuals (p <0.05). Nasal projection measurements were found higher in male subjects. Nasolabial angle value correlates strongly with upper lip angle and upper lip thickness (r= -0.651, r = -0.335).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Soft tissue measurements should be considered during diagnosis and treatment planning. This knowledge will help in assessing the estimation of facial profile in the end of the treatment.

7.
Bulk Fill Kompozit Rezinin Farklı Tekniklerle Uygulanmasının Mikrosızıntı Ve Mikrosertlik Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi
The Effect of Different Application Procedures on Microleakage and Microhardness of a Bulk-Fill Composite Material
İlhan Uzel, Raziye Kuru, Ece Eden
doi: 10.5505/eudfd.2017.40326  Sayfalar 48 - 53
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı tek tabaka ve tabakalama tekniğiyle uygulanan bulk-fill kompozit rezinin (Tetric Evo Ceram Bulk-Fill; IVW ve IVB, Ivoclar/Vivadent, Liechtenstein) mikrosızıntı ve mikrosertlik özelliklerinin karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çekilmiş 28 adet çürüksüz üçüncü molar diş üzerinde hazırlanan Sınıf I kaviteler (4X4X4mm) sırasıyla 2 ve 4 mm’lik tabakalar halinde iki farklı renkte rezin kompozitle restore edildi. Mikrosızıntı testi için dişler bazik fuksin kullanılarak boya penetrasyonuna tabi tutuldu. Restore edilen dişler daha sonra bukko-lingual yönde ortadan ikiye separe edildi. Mikrosızıntı, stereomikroskop kullanılarak x20 büyütmede değerlendirildi. Separe edilen diş parçaları akrilik rezin bloklara yerleştirildi ve uygulanan kompozitin 1-2-3 mm derinliklerinde mikrosertlik testi gerçekleştirildi ve elde edilen verilere istatistiksel analiz uygulandı (Wilcoxon Signed Ranks Test, ANOVA, Bonferroni).
BULGULAR: Mikrosızıntı testinde tek tabaka ve tabakalama tekniği arasında istatistiksel anlamlı fark görülmedi (p>0.05). Mikrosertlik testinde iki farklı renk (IVW, IVB) kompozit rezin restorasyon arasında benzer şekilde istatistiksel anlamlı fark belirlenmedi (p>0.05). Tek tabaka halinde uygulanan kompozit rezin restorasyonlarda 1,2 ve 3 mm derinliklerinde üst tabakadan alt tabakalara doğru azalan mikrosertlik değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark belirlendi (p< 0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mikrosızıntı bulguları, farklı uygulama tekniklerinin kompozit rezin materyalin büzülmesi üzerine etkisinin olmadığını ortaya çıkardı. Mikrosertlik bulgularına göre, tek tabaka uygulanan kompozitlerin istatistiksel olarak anlamlı sertlik farklılıklarının olduğu görülmüştür.
INTRODUCTION: The aim of the study was to compare microleakage and microhardness properties of bulk-fill composite resin (Tetric Evo Ceram Bulk-Fill IVW and IVB, Ivoclar/Vivadent, Liechtenstein) following bulk and incremental insertion techniques.
METHODS: Class I cavities (4X4X4mm) were prepared in 28 intact caries-free third molars and restored incrementally with horizontal layers of 2mm and bulk technique of 4mm thickness, respectively. To test the microleakage, the teeth were subjected to basic fuchsine dye penetration. They were subsequently sectioned buccolingually. Microleakage was evaluated under stereomicroscope and microhardness was measured by Vickers microhardness test (Shimadzu HMV-2, Japan) on sectioned surfaces of 1-2-3mm depths and analyzed statistically.
RESULTS: There was no significant difference among microleakage scores between bulk and incremental insertion techniques (ANOVA p>0.05). In microhardness tests, there was no significant difference between the two shades (IVW, IVB) (ANOVA p>0.05). There was a statistically significant difference in microhardness through the material among 1, 2 and 3 mm depths when bulk insertion technique was used (p< 0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Microleakage findings revealed that there was no difference among insertion techniques on shrinkage of the material. There was a statistically significant difference on microhardness through the bulk filled insertion of the tested composite resin.

8.
Sistemik Hastalık Varlığının Dental Tedavi Gereksinimi İle Yaşam Kalitesine Etkisinin Değerlendirilmesi
Evaluation Of The Impact Of Systemic Diseases On Dental Treatment Need And Quality Of Life
Elif Şener, Ceyda Gürhan, Ezgi Coşgun, Ali Mert, B.güniz Baksı
doi: 10.5505/eudfd.2017.89814  Sayfalar 54 - 61
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın birincil amacı kliniğe başvuran erişkin hastalarda en sık karşılaştığımız sistemik hastalıkları belirlemek,ikincil amacı ise dental patoloji varlığı ve buna bağlı dental tedavi gereksiniminin yaşam kalitesi üzerine etkisini değerlendirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hazırlanan anket formuna katılımcıların demografik bilgi, medikal anamnez ve dental durumları kaydedildikten sonra mevcut dental patoloji ve buna bağlı dental tedavi gereksinimleri (periodontal, protetik, restoratif ve/veya cerrahi) belirlenip, dental tedavi gereksinimlerinin yaşam kalitesi üzerine etkisi 3 temel kategori (beslenme alışkanlıkları, sosyal ilişkiler, psikoloji) üzerinden 4 dereceli bir skala yardımıyla skorlandı. Veriler tanımlayıcı istatistikler ve Pearson ki kare analizi kullanılarak analiz edildi. (p < 0.05).
BULGULAR: Katılımcıların %24’ünde en az bir sistemik hastalık varlığı saptandı. Periodontal hastalıklar en sık karşılaşılan dental patoloji iken (%75), en sık görülen sistemik hastalık kalp-damar hastalıklarıydı (%29). Sistemik hastalık varlığı ve birçok dental patoloji arasında ilişki bulunamazken (p>0.05), anlamlı ilişki saptanan tek faktörün protetik tedavi gereksinimi olduğu belirlendi (p=0.01). Dental tedavi gereksiniminin yaşam kalitesi üzerine etkisi değerlendirildiğinde, beslenme alışkanlıkları ve hasta psikolojisi arasında anlamlı bir ilişki saptanan dental patolojinin yine protetik tedavi gereksinimi olduğu belirlendi (p=0.01).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sistemik hastalık ve diş hastalıkları arasındaki ilişkiyi etkileyen en önemli faktör protetik tedavi gereksinimidir. Yaşam kalitesi değişkenlerinden beslenme alışkanlıkları ve hasta psikolojisi üzerine de yine en etkili dental patolojinin protetik tedavi gereksinimi olduğu göze çarpmaktadır.
INTRODUCTION: The first aim of this study was to identify systemic diseases that we encountered most frequently in adult patients, while the second one was to assess the impact of presence of dental pathology and accordingly treatment needs on quality of life.
METHODS: A questionnaire was administered to 565 patients admitted to the Department of Oral and Maxillofacial Radiology. Demographic variables, medical histories and dental status of the participants were recorded. Additionaly, participants were ranked on a four-point confidence scale with regard to the impact of their dental treatment needs (periodontal, prosthetic, restorative and surgery) on three main categories (nutrition, social behaviors and psychological well-being) according to their quality of life using a particular questionnaire. Data were analyzed using descriptive statistics and Pearson Chi square analysis (p < 0.05).
RESULTS: Twenty-four percent of the participants had at least one systemic disease. The most common systemic disease was cardio-vascular diseases (29%), while periodontal disease was the mostly encountered pathology (%75). The only significant relation was found between systemic disease and numerous tooth loss, accordingly prosthetic treatment need (p=0.01). The only dental pathology that revealed significant relationship for nutrition and psychological well-being variables was numerous tooth loss (accordingly prosthetic treatment need) (p=0.01).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The major factor affecting the relationship between systemic and dental diseases was numerous tooth loss, in other words prosthetic treatment need. Prosthetic treatment need also has the major impact on the nutrition and psychological well-being variables of quality of life.

LookUs & Online Makale