e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 32 (2)
Cilt: 32  Sayı: 2 - 2011
DERLEME
1.
Diş Çürüklerinin Erken Teşhisi ve Teşhiste Yeni Yöntemler: QLF, Diagnodent, Elektriksel İletkenlik ve Ultrasonik Sistem
Early Diagnosis of Dental Caries and New Diagnostic Methods: QLF, Diagnodent, Electrical Conductance and Ultrasonic System
Bora Korkut, Dilek Arslantunalı Tağtekin, Funda Çalışkan Yanıkoğlu
doi: 10.5505/eudfd.2011.18189  Sayfalar 55 - 67
Minimal invaziv yaklaşım günümüz diş hekimliğinde giderek önem kazanmaktadır. Bunu başarmanın yolu da erken teşhisten geçer. Diş hekimliğinde; zamanında, kesin ve doğru yapılan bir teşhis, başarılı bir tedavi uygulamasının ilk adımıdır. Günümüzde minimal invaziv yaklaşım çerçevesinde, çürük riski altındaki bireylerde, enfeksiyon durdurularak çürük kavitesi olmayan demineralize mine ve dentin dokularının remineralizasyonunun sağlanması, bunların zamanla kontrol edilerek gereken önlemlerin alınması amaçlanmaktadır. Bu durumun gerçekleşebilmesi, ancak lezyonların kavite oluşmadan önce tanısı mümkün olduğunda söz konusu olabilir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ve yeni gelişen birçok diagnostik yöntem vardır. Bu derlemede, diagnostik yöntemlerden; lazer floresans prensibine dayanan QLF ve DIAGNOdent, elektriksel iletkenlik prensibine dayanan ECM ve ultrasonik sistemden bahsedilmektedir. Bu sistemlerle ilgili yapılmış çeşitli çalışmalar ve sonuçları karşılaştırmalı olarak sunulmuştur.
Minimal invasive therapy has been becoming more important day by day in dentistry. To achieve that, an early diagnosis must be made. In minimal invasive therapy the aim for the patietns that have caries potential is; stopping the enfection and providing the demineralized enamel and dentin tissues, that have no cavities, to be remineralized and preventing those tissues by controlling them periodically. That can only be achieved by diagnosing them before the cavities form. In order to do that, many diagnostic methods are being used and some new methods are being studied. The review is about some of those diagnostic methods that are; QLF and DIAGNOdent that depend on the laser fluorescence principle, ECM that depends on the electrical conductance principle and ultrasonic system. Some studies about the methods and the results of them are given comparatively.

2.
Farklı Abutment Materyallerinin İmplant Çevresi Dokuların Sağlığına Etkileri
Effect of Different Abutment Materials on Health of Peri-İmplant Tissues
Hasan Güney Yılmaz, Sevcan Kurtulmuş Yılmaz
doi: 10.5505/eudfd.2011.27928  Sayfalar 69 - 75
Biyouyumluluğu ve üstün mekanik özellikleri nedeniyle titanyum abutmentler, yakın bir döneme kadar 'altın standart' olarak kabul edilmekteydi. Ancak estetik beklentiler seramik abutmentlerin geliştirilmesini sağlamış; alümina ve zirkonya tercih edilen abutment materyalleri haline getirmiştir. Abutment materyalinin mekanik direnci ve estetik özellikleri yanında, implant çevresindeki kemiğin stabilitesini ve yumuşak dokuların sağlığını etkileyen biyolojik özellikleri de büyük önem taşımaktadır. Bu derlemenin amacı, farklı abutment materyallerinin yüzey pürüzlülüklerinin, serbest yüzey enerjilerinin ve implant abutment bağlantılarının implant çevresi dokuların sağlığına etkilerini klinik ve histolojik açıdan inceleyen literatürlerin değerlendirilmesidir.
Until recently, titanium abutments were considered the 'gold standard' due to their biocompatibility and superior mechanical properties. However, esthetic demands led to the development of ceramic abutments and, alumina and zirconia become material of choice for abutments. Besides the mechanical strength and esthetic properties of abutment material, the biological behavior of material that affects the stability of peri-implant bone and soft tissues is also critical. The aim of this article was to review the literature evaluating the influence of surface roughness, surface free energy and implant-abutment connection of different abutment materials on peri-implant tissues, clinically and histologically.

3.
Diyaliz Tedavisi Gören Bireylerde Periodontal Hastalıkların Önemi
The Importance of Periodontal Disease in Patients Undergoing Hemodialysis
Murat İnanç Cengiz
doi: 10.5505/eudfd.2011.62634  Sayfalar 77 - 81
Son Dönem Böbrek Hastalığı (SDBH) insidansı giderek artmakta, renal hemodiyaliz ve periton diyaliz hastaları, diş hekimliği hasta populasyonunun önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.. Renal replasman tedavileri periodontal dokuları etkileyebilir. Aynı zamanda, tanı konulmamış periodontitis SDBH hastalarının medikal tedavilerini önemli derecede etkiler. Son yıllarda genel kanı; periodontal hastalıklara bağlı inflamasyonun ağız boşluğuna özgü olmayıp, sistemik etkilerinin olduğudur. Periodontitis, hemodiyaliz tedavisi gören SDBH'nın yaşam sürelerini azaltır. Orta-şiddetli periodontitis, hemodiyaliz hasta populasyonunda yaygın olarak görülmekte, etkili periodontal tedavi ile sistemik inflamasyon ve arteriosklerotik komplikasyonlar azalmaktadır. Bu çalışma, hemodiyaliz hastalarında diş hekimliği tedavisinin önemini, inflamasyon ile mortalite arasındaki ilişkiyi açıklayacaktır. Bu derlemede amaç ise, diyaliz hasta grubunda ağız sağlığının önemini vurgulamaktır.
The incidence of end-stage renal disease (ESRD) is increasing and patients receiving renal replacement therapy including hemodialysis, peritoneal dialysis will comprise an enlarging segment of the dental patient population. Renal replacement therapies can affect periodontal tissues. The current evidence suggest that inflammation due to periodontal infections may not be limited to the immediate oral environment but can have systemic effects. Periodontitis significantly decreases survival in hemodialysed patients with ESRD. Because moderate-to-severe periodontitis appears to be highly prevalent in the renal hemodialysis population, effective periodontal therapy may reduce systemic inflammtion and decrease incidence of atherosclerotic complications. This review will acquaint dental practitioners with hemodialysis patients and the association between systemic inflammation and mortality. The objective of this review was to empharize that oral health maintenance is utmost importance in this patient group.

ARAŞTIRMA
4.
Türkiye’deki Ortodonti Uzmanlarının Sabit Aparey Kullanımı: Anket Çalışması
The use of Fixed Appliances in the Turkey: A Survey of Specialist Orthodontists
Gökhan Önçağ, Enver Yetkiner, Ersin Nejdet Mutlu
doi: 10.5505/eudfd.2011.30502  Sayfalar 83 - 89
AMAÇ: Türkiye'deki ortodontistlerin klinik olarak hangi sabit ortodontik malzemeleri ve yöntemleri tercih ettiklerinin araştırılmasıdır.
YÖNTEMLER: Çalışmamızda, Türk Ortodonti Derneği'ne kayıtlı 715 ortodontiste ulaşılması hedeflenmiştir. Ankette 7 ana başlık altında 29 farklı veri değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler SPSS for Windows 15.0 sürümü kullanılarak değerlendirilmiş, demografik dağılım ve Chi-kare analizi kullanılarak sonuçlar oluşturulmuştur. Bulguların değerlendirilmesi aşamasında her zaman ve sıklıkla seçenekleri birleştirilerek rutin kullanım adıyla değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Anket formunun cevaplanması için oluşturulan veri tabanı bağlantısına giriş yapan toplam ortodontist sayısı 314 (%44) olarak gerçekleşmiştir. Sabit apareylere ait rutin kullanım sonuçları göz önüne alındığında straight wire braket kullanımı % 90.4 oranla en popüler seçeneği oluşturmaktadır. Straight wire sistemindeki braketlerden hangisinin tercih edildiğine bakıldığında Roth braketi % 83.4'lük oranla en sık kullanılandır. Braketlerin slot genişlikleri göz önüne alındığında rutinde en sık kullanılan boyut 0.018 inch'lik braketlerdir (% 73.9). Ark formu seçimine ilişkin sorulan soruda çalışmaya katılan ortodontistlerin %54.4' ü tek tip ark formu kullandığını belirtmiştir. Seviyeleme aşamasında hangi ark teli materyalinin kullanıldığına ilişkin soruya rutinde % 65.6 oranında Nikel titanyum martensitik pasif (nitinol) ark teli cevabı verilmiştir.
SONUÇ: Türkiye'deki ortodontistlerin büyük çoğunluğu 0.018''x0.025" slota sahip konvansiyonel ligatürlenen Roth braketleri kullanmaktadırlar. Bununla birlikte seviyeleme aşamasında en sık nitinol ark telleri kullanılmaktadır. Ortodonti uzmanları tedavilerinde çoğunlukla preforme arkları kullanmaktadırlar.
OBJECTIVE: To investigate which fixed orthodontic materials and methods prefered by orthodontists in Turkey.
METHODS: It was planned on contact to 715 orthodontists who are members of Turkish Orthodontic Society. Under 7 main title, 29 different data were evaluated in the survey. Data that derived from participants were evaluated by using SPSS for Windows 15.0. Demographic distribution and Chi-square tests used to constitute the results. At the evaluation of findings 'always' and 'frequently' choices were combined and named as 'routine tenancy'.
RESULTS: The response rate achieved was %44 (314 participants). Straigth wire brackets were the most popular fixed appliances for routine tenancy with the ratio %90,4.in straight wire system the most prefered brackets were Roth brackets (%83,4). The overwhelming preference was for the 0,018'' inch system (%73,9) over the 0,022 inch system. For archwire selection, %54,4 of respondents used single type archwire and the most popular archwires used routinely at levelling stage were Nitinol archwires (%65,6).
CONCLUSION: A majority of orthodontists in Turkey favoured 0.018''x 0,025'' slot Roth brackets with conventional ligatures. In addition, at levelling stage, the most preferred arch wires were nitinol arch wires. Also orthodontists largely preferred to use preformed archs in orthodontic treatment.

5.
Association between Clinical Crown Length and Vertical Growth Pattern
Gökhan Önçağ, Arzu Kardeşler, Servet Doğan
doi: 10.5505/eudfd.2011.38039  Sayfalar 91 - 95
OBJECTIVE: To evaluate the association between the clinical crown length and the vertical growth pattern.
METHODS: Subjects (n=174), aged between 14 and 17, were divided into 3 groups. Patients' cephalometric graphies were taken with Digora Optime (Sorodex corp., Finland) and Dolphin Imaging V.10 software (Dolphin Imaging and Management Solutions, Chatsworth, USA) was used for analysis. To evaluate the vertical growth; SNGoGn, sum of posterior angles and jarabak ratio were measured. Groups were defined as normal, hypodivergent and hyperdivergent according to their vertical growth measurements. Stone models scanned and 3D digital images saved with Orthomodel digital orthodontic model software (Orthomodel, Istanbul, Turkey). Clinical crown lengths of 12 teeth were measured on both upper and lower jaws with orthomodel software program.
RESULTS: When compared with the normal group, the clinical crown lengths of teeth numbered 16,23,26,32 were statistically higher in hyperdivergent group (p=0.004, p=0.001, p=0.001, p=0.0036, respectively). The mean ratio of upper anterior segment in hyperdivergent group was significantly higher than normal (p=0.021) group and the mean ratio of upper anterior segment, lower anterior segment and upper posterior segment in hyperdivergent group were significantly higher than the hypodivergent group (p=0.008, p=0.006, p=0.007 respectively).
CONCLUSION: Results showed that the growth pattern appears to effect the clinical crown lengths. Therefore, while planning the treatment, clinical crown length evaluation should be taken into account with the other factors.

6.
Labial ve Lingual Ortodontik Tedavinin Periodontal Parametrelere Etkisinin Karşılaştırılması
Comparison of Labial and Lingual Orthodontic Treatment Effects on Periodontal Parameters
Yusuf Ozan Topçu, Gökhan Önçağ, Erdal Işıksal, Füsun Ünlü, Çiğdem Paşalı
doi: 10.5505/eudfd.2011.50470  Sayfalar 97 - 101
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı labial ve lingual braketlerle tedavi gören hastaların dişeti parametrelerinde meydana gelen değişiklerin karşılaştırmalı olarak incelenmesidir.
YÖNTEMLER: Çalışma iki grup olarak, toplam 20 hastada yürütülmüştür. 1. Grup'da yaş ortalaması 15,2 olan, 7 kız 3 erkek toplam 10 birey labial braketlerle tedavi edilmiştir. 2. Grup'da ise yaş ortalaması 14,3 olan, 6 kız 4 erkek toplam 10 birey lingual braketlerle tedavi edilmiştir. Çalışma başlangıcında (T0) ve 1 ay sonra (T1) dönemlerinde dental plak miktarı, sondalamayla kanama ve cep derinliği ölçümleri yapılmıştır. Elde edilen bulguların, grup içi farkları Wilcoxon testi ile gruplar arası farkları ise Mann-Whitney U testi ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: 1. Grup T0-T1 dönemlerinde cep derinliği istatistiksel olarak anlamlı derecede artmıştır (p< 0.001). 2. Grup T0-T1 dönemlerinde ise sonra sondalama ile kanama (p< 0.01) ve sondalanan cep derinliği (p< 0.05) değerleri istatistiksel olarak anlamlı şekilde artarken, hastaların plak değerleri azalmıştır (p< 0.001). T1 döneminde labial ve lingual grupları karşılaştırıldığında plak değerleri ve sondalanan cep derinliği (p< 0.01) istatistiksel olarak anlamlı derecede labial grupda yüksek bulunurken, sondalama ile kanama değerleri de yüksek bulunmasına rağmen, istatistiksel olarak anlamsızdır (p> 0.05). 1. Grupta sadece sondalanan cep derinliği istatistiksel olarak anlamlı derecede artmıştır (p< 0.001). 2. Grupta ise kanama (p< 0.01) ve cep derinliği (p< 0.05) değerleri istatistiksel olarak anlamlı şekilde artarken, hastaların plak değerleri azalmıştır (p< 0.001). T0 döneminde plak skorlarının gruplar arasındaki farklılığına bağlı olarak, T1 döneminde; labial ve lingual grupları karşılaştırıldığında plak değerleri ve sondalanan cep derinliği (p< 0.01) istatistiksel olarak anlamlı derecede labial grupda yüksek bulunurken, sondalama ile kanama değerleri de yüksek bulunmasına rağmen, istatistiksel olarak anlamsızdır (p> 0.05).
SONUÇ: Çalışmamızda, her geçen gün daha da yaygınlaşan, lingual ortodontinin dişeti sağlığı açısından labial yüzden yapılan ortodontik tedaviye oranla daha olumlu sonuçları olduğu vurgulanmıştır.
OBJECTIVE: The aim of this study is to comparatively analyze the changes in the gingival parameters of patients treated with lingual and labial brackets.
METHODS: This study was conducted on 2 groups of 10, a totally of 20 patients. The mean age in the first group of patients which were treated with labial brackets was 15,2 and comprised of 7 girls and 3 boys. The second group of patients were treated lingual brackets and comprised of 6 girls and 4 boys with a mean age of 14,3. Dental plaque accumulation, bleeding with probing and gingival sulcus depths was noted. The difference in the results was tested within the group with the Wilcoxon test and intergroup results were evaluated using the Mann-Whitney U tests. Pretreatment (T0) and 1 month into treatment (T1).
RESULTS: Group 1 had on statistically significant increase of sulcus depth between T0 and T1 (p<0.001). Group 2 had on statistically significant increase of bleeding on probing (p< 0.01) and sulcus depth (p<0.05) while plaque accumulation had decreased (p< 0.001). The Group 1had a statistically significant sulcus depth when compared with the Group 2 at T1 (p<0.01) while the bleeding on probing valves are high, they are statistically insignificant (p>0.005).
CONCLUSION: This study emphasizes the positive effects of lingual orthodontic treatment with regards to gingival health, when compared with labial orthodontic treatment methods.

7.
Ortodontik Düzensizlerde Büyüme Paterninin Bolton Oranı ve Ark Genişliği Üzerine Etkisi
The Effect of Growth Pattern on Tooth Size and Arch Width in Orthodontic Discrepancies
Gökhan Önçağ, İsmigül Sali, Servet Doğan
doi: 10.5505/eudfd.2011.60352  Sayfalar 103 - 108
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı farklı malokluzyonlara sahip ortodonti hastaları arasında büyüme paterni,diş boyutu uyumsuzlukları ve ark genişlikleri arasındaki ilişkiyi 3 boyutlu digital çalışma modelleri kullanarak saptamaktır.
YÖNTEMLER: Bu çalışmaya başlangıç ortodontik kayıtları üniversite kliniğinde alınmış tedavi edilmemiş 225 Türk hasta dahil edilmiştir. Hastalar ANB açısını temel alarak yapılan sagittal değerlendirmeye göre 3 ana gruba ayrılmışlardır (sınıf I, sınıf II, sınıf III). Her bir grup 75 hastadan oluşmuş olup kendi içerisinde SnGoGN, Jarabak ve BJörk açılarını temel alan vertikal değerlendirmeye göre 3 alt gruba ayrılmıştır (normodiverjan, hipodiverjan, hiperdiverjan). Modeller digital olarak taranarak ve 'Ortomodel' yazılım programı kullanılarak elde edilmiştir. Bolton, anterior oran, üst ve alt ark için ön ve arka ark genişlikleri 'Ortomodel' programı kullanılarak hesaplanmıştır. Gruplar arasındaki veriyi değerlendirmek için iki yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılmıştır.
BULGULAR: Türk ortodontik hastalardan oluşan bu örnek grupta tüm ve ön diş boyutu uyumsuzlukları prevalansı %18 ve %16,9 dur. Normodiverjan büyüme paternine sahip Sınıf I hastalarda Bolton ve anterior oran değerleri daha yüksek bulunmuştur (p<0,05). Hipodiverjan grupta Bolton oranı bayanlarda daha fazla bulunmuştur (p<0,05). Sınıf II hastalarda Bolton oranının hipodiverjan grupta daha yüksek olduğu gözlenmiştir(p<0,05). Sınıf III vakalarda hiperdiverjan grupta anterior oran daha yüksek bulunmuştur (p<0,05). Cinsiyete göre erkeklerdeki ark genişlikleri kadınlara göre daha yüksek bulunmuştur (p<0,05).
SONUÇ: Sonuç olarak sagittal ve vertikal büyüme paterni diş boyutu uyumsuzlukları üzerinde etkilidir.
OBJECTIVE: To determine the relationships between growth pattern, TSD and arch widths in Turkish orthodontic patients among different malocclusion groups using 3D digital study model.
METHODS: 225 untreated Turkish patients whose initial orthodontic records were taken were included in this study. The patients were divided into 3 main groups according to sagittal evaluation using ANB value; (Class I,Class II,Class III) each group consisted of 75 patients and divided into 3 subgroups according to vertical evaluation using (SNGoGn, Jarabak, Björk) criteria; (hypodivergent, normodivergent, hyperdivergent). Models were scanned and obtained by using 'Orthomodel' software program. Bolton, anterior-ratio, anterior and posterior arch width measurements for upper and lower jaw were calculated using 'Orthomodel' program. To evaluate the data between groups two way analysis of variance (ANOVA) was used.
RESULTS: The prevalence of overall and anterior tooth size discrepancies in this sample of orthodontic patients was %18 and %16,9. Class I patients with normodivergant growth pattern have a higher overall and anterior ratio (p<0,05) In hypodiverjant groups overall ratio is higher in females (p<0,05). In Class II patients overall ratio is higher in hypodiverjant groups (p<0,05). In Class III groups anterior ratio found higher in hyperdiverjant goups (p<0,5).
CONCLUSION: As a result saggital and vertical growth pattern is effective on TSD.

LookUs & Online Makale