DERLEME | |
1. | İn Vitro Bağlanma Dayanım Testleri ile Klinik Çalışmalar Arasındaki İlişki The Correlation Between Laboratory Bond Tests and Clinical Outcome Neslihan Tekçedoi: 10.5505/eudfd.2013.03064 Sayfalar 57 - 65 Son yıllarda adeziv teknolojide hızlı ve büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Günümüz adezivlerinde mineye etkin bağlanma sağlanırken, dentinin karmaşık yapısından dolayı bu dokuda bağlanmayı sağlamak mineye kıyasla daha zordur. Dentin kompozisyonu ve yapısındaki hererojeniteler, dentin yüzey özellikleri, adezivlerin fiziko-kimyasal özellikleri dentine bağlanmayı etkileyen en önemli etkenlerdir. Günümüzde bağlanma ara yüzeyi ile ilgili elde edilen çoğu veri laboratuar çalışmaları sonucunda elde edilmiştir. Klinisyenlerin yaşadığı sorun ise laboratuar çalışmaları sonucunda elde edilen verilerin adezivin klinik performansını yansıtıp yansıtmadığının hala net olarak belirlenememesidir. Bu iki veri arasında ilişki olduğunu bildiren birkaç çalışma haricinde, laboratuar ve klinik veriler arasındaki ilişki kurmayı deneyen çoğu çalışmacı bu konuda bir sonuca varamamıştır. Bu derlemenin amacı, in vitro koşullarda yapılan adeziv bağlanma dayanım testlerinin, klinikte elde edilen verileri destekleyip desteklemediğini tartışmaktır. |
2. | Sınıf II Malokluzyonlarda Uygulanan Tedavi Yaklaşımlarının Üst Hava Yolu Üzerine Etkileri Effects of Class II Malocclusion Treatment Approaches on Upper Airway Banu Yavuz, İlken Kocaderelidoi: 10.5505/eudfd.2013.36449 Sayfalar 66 - 72 Sınıf II malokluzyonlar, iskeletsel olarak sagital yönde mandibulanın retrüzyonu, maksillanın protrüzyonu ya da her ikisinin bir arada olduğu durumlar ile karakterizedir. Uygulanan tedavi yaklaşımları, maksillanın ve maksiller dişlerin öne hareketinin engellenmesi, maksiller dişlerin distale hareketi, çekimli tedavi yaklaşımları, mandibulanın horizontal yön büyümesinin stimülasyonu, mandibuler gövde ve mandibuler dişlerin öne hareketini içermektedir. Solunum sistemi, burun, ağız, farinks, larinks, trakea, bronşlar, bronşioller ve alveollerden oluşan dinamik bir yapıdır. Üst hava yolunu değerlendirmek için kullanılan yöntemler sefalometri, akustik refleksiyon, floroskopi, nazofarengeskopi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme, özefageal manometri ve bronkoskopidir. Hava yolu boyutlarını etkileyen birçok faktör mevcuttur. Sınıf II malokluzyon görülen çocuklarda, Sınıf I bireylerle karşılaştırıldığında orofaringeal ve hipofaringeal alanların daha dar olduğu ve Sınıf II malokluzyon tedavisi ile hava yolu boyutlarında bir miktar artış olabileceği düşünülmektedir. Bu derlemenin amacı, literatürde mevcut olan, Sınıf II malokluzyonun tedavi yaklaşımları arasında sayılan maksiller genişletme, headgear uygulamaları, fonksiyonel apareyler, ortognatik cerrahi ve mandibuler distraksiyonun üst hava yolu boyutlarına etkilerini inceleyen çalışmaları değerlendirmektir. |
3. | Elektronik Apeks Bulucular Electronic Apex Locators Mehmet Emin Kaval, Hicran Dönmezdoi: 10.5505/eudfd.2013.84856 Sayfalar 73 - 78 Kanal tedavisi uygulamalarında çalışma boyu tespiti başarıyı önemli ölçüde etkilemektedir. Elektronik Apeks bulucuların çalışma boyu tespitinde kullanımı radyografik yönteme alternatif olarak gündeme gelmiş ve son yıllarda kullanım oranı oldukça artmıştır. Günümüzde teknolojik ilerlemelerle paralel olarak çalışma mekanizmaları geliştirilen yeni nesil elektronik apeks bulucuların başarı oranları oldukça yükselmiş ve klinik uygulamaların olmazsa olmazları arasına girmişlerdir. Bu derlemenin amacı elektronik apeks bulucuların çalışma prensiplerinin, kullanım alanlarının ve bu cihazlardaki gelişmelerin değerlendirilmesidir. |
4. | Peridontontal Patolojilerin Tanısında Kullanılan Görüntüleme Teknikleri Bölüm 1: İki ve Üç boyutlu Görüntüleme Sistemleri Imaging Systems Used For Diagnosis Of Periodontal Pathology Part 1: Two and Three Dimensional Imaging Systems Elif Soğur, B. Güniz Baksıdoi: 10.5505/eudfd.2013.25238 Sayfalar 79 - 85 Radyografiler, periodontal hastalıkların değerlendirilmesinde kullanılan en önemli gereçlerdir. Alveoler kemik seviyesinin belirlenmesinin yanı sıra, plak retansiyonuna neden olan faktörleri, furkasyon lezyonlarını ve alveoler kemiklere ait patolojiler gibi tedavi sürecini ve sonuçlarını etkileyecek birçok parametre hakkında bize ayrıntılı bilgi sunar. Dişhekimliğinde kullanılan görüntüleme sistemlerinin çoğu üç boyutlu anatomik oluşumların iki boyutlu görüntüsünü oluşturmaktadır. Bu sistemler ile elde edilen görüntülerde anatomik oluşumların birbiri üzerine süperpoze olması nedeniyle incelenen bölgenin detaylarının maskelenmesi ve dolayısı ile görüntülerin tanısal kapasitenin azalması iki boyutlu görüntülerin en büyük dezavantajıdır. Günümüzde konik ışınlı bilgisayarlı tomografi gibi üç boyuta ait bilgi veren görüntüleme sistemlerinin geliştirilmesi, iki boyutlu görüntüleme sistemlerinin yetersizliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu derlemenin amacı; periodontal dokuların ve periodonsiyum kökenli patolojilerin incelenmesinde kullanılan iki ve üç boyutlu görüntüleme sistemlerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmek, klinik avantaj ve dezavantajlarını irdelemektir. |
ARAŞTIRMA | |
5. | Hareketli Pekiştirme Apareyi Kullanan Hastalarda Apareyin Kullanimini Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi Evaluation Of The Factors Affecting The Using Of Appliance İn Patients With Removable Retainer Banu Dinçer, Aslıhan M. Ertan Erdinç, Servet Doğandoi: 10.5505/eudfd.2013.30092 Sayfalar 86 - 91 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı lise ve üniversite düzeyinde eğitim gören ve hareketli pekiştirme apareyi uygulanmış hastaların pekiştirme apareylerini kullanımına karşı olan yaklaşımlarını, memnuniyet ve/veya şikayetlerini değerlendirmektir. YÖNTEMLER: Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim dalında ortodontik tedavisi biten ve en az üç aydır hawley pekiştirme apareyi kullanan hastalar çalışma kapsamına alınmıştır. Hastalara apareylerini kullanıp kullanmadıkları, kullanmıyorlarsa kullanmama sebebleri, apareylerde kaybolma, meydana gelip gelmediği ve hareketli pekiştirme apareyi yerine sabit pekiştirme aparey tercihi ile ilgili sorulara yer verilen anket uygulanmıştır. BULGULAR: Kız hastalar erkek hastalardan daha fazla oranda konuşma zorluğu çektikleri ve çevrede tepki ve merak konusu olmaları nedeniyle apareylerini kullanamadıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca üniversite düzeyindeki hastaların aparey kullanımı konusunda daha özenli oldukları gözlenmiştir.. SONUÇ: Pekiştirme apareyinin seçiminde, hastanın ve ailenin tedaviye bakış açısı gözönüne alınması ve bu konuda detaylı bir şekilde bilgilendirilmeleri gerekmektedir. |
6. | Yapay S Kanallarda Bir El Aleti ve İki Döner Aletin Şekillendirme Etkileri The Shaping Effects of A Hand and Two Rotary İnstruments in Simulated S-Shaped Canals Gül Çelik Ünal, Murat Maden, Erdal Sarıtekin, Tuğba Işıdan, Hikmet Orhandoi: 10.5505/eudfd.2013.75047 Sayfalar 92 - 98 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, yapay S kanallarda ProFile, ProTaper ve Ni-TiFlex kanal aletlerinin şekillendirme özelliklerinin karşılaştırılmasıdır. YÖNTEMLER: 30 adet S –kanal, ProFile, ProTaper/ProFile kombinasyonu ve ProTaper/Ni-TiFlex kombinasyonu ile apikal genişlik ISO 30 olacak şekilde genişletildi. İlk ve son görüntüler 12 farklı seviyede, Autocad 2007 bilgisayar programı ile analiz edildi. Veriler, varyans analizi ve t-test kullanılarak istatiksel olarak analiz edildi (p=0.05). BULGULAR: ProTaper/Ni-TiFlex kombinasyonunun daha fazla materyal kaldırdığı gözlenmiştir (p<0.05). Transportasyon miktarı azdan çoğa doğru koronal bölgede, ProTaper/Ni-TiFlex, ProFile, ve ProTaper/ProFile; birinci kurvatörde, ProTaper/ProFile, ProFile, ve ProTaper/Ni-TiFlex ve apikal kurvatörde, ProFile, ProTaper/ProFile, ve ProTaper/Ni-TiFlex olarak belirlenmiştir (P<0.05). Alet kırılması gözlenmemiştir. ProFile grubunda 3 adet basamak oluşumu, ProTaper/Ni-TiFlex grubunda ise 8 adet basamak ve zip oluşumu belirlenmiştir. SONUÇ: ProFile grubu belirgin olarak orijinal kanal uzunluğunu daha iyi ve daha hızlı bir şekilde korumuştur (p<0.05). ProTaper ile koronal bölümde daha fazla elde edilen genişletmenin apikal transportasyon üzerine pozitif etkisi varmış gibi görünmesine rağmen, ProTaper’ın kombinasyonlarıyla elde edilen kanal şekillerinin hala yetersiz olduğu belirlenmiştir. Koronalden apekse doğru aşamalı olarak çapın azaldığı kesintisiz bir huni şekli maalesef hiçbir grupta gözlenmemiştir. |
7. | Üç Farklı Akışkan Kompozitin ve Bir Kendinden Adezivli Akışkan Kompozitin Sınıf V Restorasyonlardaki Mikrosızıntı Değerlerinin İn-vitro Olarak İncelenmesi In-vitro Evaluation of Microleakage of Three Different Flowable Composite and A Self Adhering Flowable Composites In Class V Restorations Cem Peşkersoy, Gamze Yıldırım, Ferit Özata, Banu Önaldoi: 10.5505/eudfd.2013.83803 Sayfalar 99 - 104 AMAÇ: Çalışmanın amacı, kendinden adezivli akışkan rezin kompozit ile kendinden asitli bir adeziv sistemle kombine olarak uygulanan üç farklı akışkan rezin kompozitin sınıf V restorasyonların çevresindeki mikrosızıntı değerlerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. YÖNTEMLER: Kırk insan molar dişinin bukkal ve lingual yüzeylerinde mine-sement sınırında, sırasıyla 3mm. okluzo-gingival yüksekliği, 4mm. mesyo-distal genişliği ve dentin dokusunda 2.5mm. derinliği olan okluzal kenarı minede, gingival kenarı sementte sonlanan seksen sınıf V slot kavite hazırlanmış, 4 gruba ayrılmıştır (n=10). Grup-1: Single Bond (Kendinden asitli adeziv, "3M ESPE")+G-ænial Flow (Akışkan Kompozit, "GC"); Grup-2: Single Bond+Charisma Opal Flow (Akışkan Kompozit, "Heraus Kulzer"); Grup-3: Single Bond+Alpha Flow (Akışkan Kompozit, "Dental Technologies"); Grup-4: Vertise-Flow (Kendinden Adezivli Akışkan Kompozit, "Kerr"). Restorasyonların bitirme ve polisaj işlemlerinin ardından, dişler %0.5'lik bazik-füksin solüsyonunda bekletilmiş (37°C,24saat), bukko-lingual yönde uzunlamasına kesitlere ayrılmışlardır. Boya penetrasyon derinliği skorlanmış, sonuçlar Kruskall-Wallis ve Wilcoxon testleriyle analiz edilmiştir. BULGULAR: Mikrosızıntı değerleri kendinden asitli adeziv sistemle birlikte akışkan kompozit uygulanmış dişlere (Grup-2, Grup-3) kıyasla kendinden adezivli akışkan kompozit uygulanmış dişlerde (Grup-4) daha düşük çıkmıştır (p<0,05). Grup-2 ve Grup-3 'deki restorasyonlarda hem okluzal hem de gingival kenarlarda benzer mikrosızıntı skorlarına ulaşılmıştır (p>0,05). Grup-1 ve Grup-4 arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamsızdır (p>0,05). SONUÇ: Tüm gruplarda servikal kavite kenarlarında oklüzal kenarlara kıyasla daha fazla mikrosızıntı gerçekleşmesine rağmen, restoratif materyallerin hiçbirinde örtüleme anlamında başarısızlık olmamıştır. |
OLGU SUNUMU | |
8. | Oral Fibrolipom: Vaka Sunumu Oral Fibrolipoma: Case Report Aylin Çalış, Bahar Sezer, Tayfun Günbaydoi: 10.5505/eudfd.2013.30075 Sayfalar 105 - 107 Oral fibrolipom, klasik lipomun değişik histolojik görüntüsünde ve sık görülmeyen bir oluşumdur. Klinik olarak genellikle yanak mukozasını etkiler. Fibrolipomun etyolojisinde genellikle kronik travma görülmektedir. 46 yaşında erkek hasta, sol yanak mukozasında 9 yıldır bulunan ağrısız şişlik şikayeti ile başvurmuştur. Lezyon lokal anestezi altında kolaylıkla cerrahi olarak eksize edildi. Fibrolipomun teşhisi histolojik olarak yapıldı. İki yıllık hasta takibinde rekürrens görülmedi. |