e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 38 (2)
Cilt: 38  Sayı: 2 - 2017
DERLEME
1.
Protez Kaide Materyali Olarak Kullanılan Akrilik Rezinlerin Kopolimerizasyon Yöntemiyle Güçlendirilmesi
Reinforcement Of Acrylic Resin Denture Base Material By Copolymerisation Mechanism
Elif Aydoğan Ayaz, Rukiye Durkan, Bora Bağış
doi: 10.5505/eudfd.2017.16769  Sayfalar 62 - 67
Hareketli protezlerde kullanılan akrilik kaide rezinlerinin beklenen ideal mekanik özellikleri gösterememesi sonucunda materyalin fiziksel ve kimyasal özelliklerinin arttırılması amacıyla çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Kopolimerizasyon mekanizması ile kimyasal yapısı modifiye edilen dental polimerlerin fiziksel ve mekanik özellikleri geliştirilebilmektedir. Bu makale, protez kaide rezinlerinin kopolimerizasyon yöntemiyle güçlendirilmesini ve kopolimerizasyon olayının akrilik rezinlerin fiziksel ve mekanik özellikleri üzerindeki etkilerini ortaya koyan bir literatür derlemesi sunmaktadır.
Several methods have been investigated to improve the physical and chemical properties of denture base resins due to the lack of ideal mechanical properties for the fabrication of removable prostheses. Copolymerisation mechanism improves the physical and mechanical properties of dental polymers by the modification of the chemical structure. This article presents a literature review about reinforcement of denture base resins by the copolymerisation mechanism and the effects of the copolymerisation on the physical and mechanical properties of acrylic resins.

2.
Rezin Kompozitlerin Renk Stabilitesi İle İlgili Bir Derleme: Kompozit Renklenmelerinin Etyolojisi, Sınıflandırılması ve Tedavisi
A Review Of The Color Stability Of Resin Composites: The Etiology, Classification And The Treatment Of Composite Staining
Gencay Genç, Tuğba Toz
doi: 10.5505/eudfd.2017.43265  Sayfalar 68 - 79
Ön ve arka dişler için rezin kompozitlerin restoratif materyal olarak klinik kullanımları son yıllarda, önemli oranda artış göstermiştir. Bununla birlikte, rezin kompozitlerle ilişkili en önemli sorun ise kötü ağız hijyeni, sigara kullanımı, beslenme alışkanlıkları, yetersiz cila işlemleri, yüzey pürüzlülüğü ve bütünlüğünü içeren birçok faktör nedeniyle bu materyallerde gözlenen renklenmelerdir. Rezin kompozitlerin renklenmeleri, çok farklı estetik problemlere ve önemli miktarda zamanın ve paranın da bu durumu yönetmek için kullanılmasına neden olur. Bu derlemede, diş hekimliğinde yaygın olarak kullanılan rezin kompozitlerin renklenme oranlarının etyolojisi, tanısı, tedavisi, renklenme derecelerinin materyal ve türü ile ilişkisi ve tedavisi tartışılmıştır.
The clinical use of resin composite as a restorative material has substantially increased in recent years both for anterior and posterior teeth. However, the major problem associated with the resin composites is the discoloration of the materials because of several factors including bad oral hygiene, tobacco use, dietary patterns, inadequate polishing technique, surface texture, and surface integrity. Resin composites discolorations cause a range of aesthetic problems, and considerable amounts of time and money are invested to address this challenge. In this review, the etiology, determination, treatment, type and material related ratio of discoloration of resin composites that were commonly used in dentistry were discussed.

3.
İmplant Çevresi Yumuşak Doku Estetiği İçin İkinci Aşama Cerrahide Uygulanan İnsizyonel Teknikler
Incision Techniques Used Second Stage Surgery For Peri-implant Soft Tissue Esthetic
Özge Pehlivanoğlu, Veli Özgen Öztürk, Ali Gürkan
doi: 10.5505/eudfd.2017.59354  Sayfalar 80 - 88
Anterior bölgede uygulanan implantların temel estetik amacı doğal bir görününüm elde etmektir. Bu estetik görünüm papil bölgesinin rekonstrüksiyonu ve bukkal yumuşak doku çekilmesinin önlenmesi ile mümkün olabilir. Bu amaçla, papil oluşturma ve bukkal doku kalınlığının artması için ikinci aşama cerrahi sırasında sadece insizyon yardımıyla uygulanan tekniklerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. İnsizyon tekniği ve farklı flep dizaynları uygulanarak yapılan tekniklerin ortak amacı implant çevresi yumuşak doku estetiğini geliştirmek ve korumaktır. İkinci aşama cerrahi yumuşak doku manüplasyonları için elverişli bir zamandır. Bu aşamada uygulanacak insizyon teknikleri ile implant çevresi papil oluşumu ve bukkal doku artışı hedeflenmelidir. Bu derlemede implant çevresi yumuşak doku estetiği için ikinci aşama cerrahisinde uygulanan insizyonel tekniklerin açıklanması amaçlanmıştır.
The main purpose of the anterior implants is obtaining esthetically natural look. For providing this view, the reconstruction of the papillary region and prevention of buccal soft tissue recession is necessary. For generating papilla and enhance buccal gingival thickness, techniques that used only incision while second stage surgery are increasing day by day. The common objective of the incision techniques and flap designs is protect and provide the periimplant soft tissue esthetic. Second stage surgery is convenient time for manipulations of soft tissue. The incision techniques which used in this stage must aid papilla regeneration and buccal tissue growth. In this review we aimed to study the techniques that used second stage surgery for achiving peri-implant soft tissue esthetic.

4.
Toplum Bazlı Koruyucu Ağız Diş Sağlığı Programlarında Erken Dönem Koruyucu Uygulamaların Yeri ve Önemi
The Importance and Role of Early Prevention Practices in Community-Based Preventive Oral Health Programs
Said Karabekiroğlu, Nimet Ünlü
doi: 10.5505/eudfd.2017.57441  Sayfalar 89 - 100
Diş çürükleri birçok ülkede önemli bir halk sağlığı sorunudur. Çürük ağızda klinik olarak görülebilir hale gelmeden uzun süre önce başlayan kronik bir hastalıktır. Bu nedenle çürük çalışmalarının odak noktası diş çürüğünün önlenmesi ve başlangıç çürüklerinin remineralizasyonuna doğru yönelmiştir. Çürüğe sebep olan etkenlerin bilinmesi bu sorunun önüne geçilmesini tam olarak önleyememektedir. Bu derlemenin amacı toplum bazlı koruyucu ağız diş sağlığı programlarında erken dönem koruyucu uygulamaların yeri ve önemini anlatmaktır. Bu makale, tüm çocuklar ve özellikle de diş çürüğü riskinde olan çocuklar için sözlü sağlık sonuçlarını iyileştirmek için tasarlanmış pratik tabanlı koruyucu-önleyici ağız sağlığı programlarını anlamak ve uygulamak için gereken güncel kavramları ve bilimsel kanıtların bir derlemesidir.
Dental caries is a major public health problem in most countries. Caries is a chronic disease starting long before it clinically become visible in mouth. For this purpose, the focus in caries research has recently shifted to prevention of dental caries and remineralization of initial carious lesion. Knowing the causes of it cannot fully prevent it to occur. The aim of this review is to present the importance and role of early prevention practices in community-based preventive oral health programs. This article is a compilation of current concepts and scientific evidence required to understand and implement practice-based preventive oral health programs designed to improve oral health outcomes for all children and especially children at significant risk of dental caries.

ARAŞTIRMA
5.
Mandibuler İnsiziv kanal ve Lingual Foramen Özelliklerinin Dental Volumetrik Tomografi (DVT) ile İncelenmesi
Characterıstics of Mandibular Incisive canal and Lingual foramen Using Dental Volumetric Tomography (DVT)
Erinç Önem, Elif Şener, Gülcan Coskun Akar, Yelda Pınar, Figen Gövsa Gökmen, Güniz Baksı Şen, Mehmet Asım Özer
doi: 10.5505/eudfd.2017.95530  Sayfalar 101 - 109
GİRİŞ ve AMAÇ: Mandibular insiziv kanal ve lingual foramenin varlığı, sayısı ve boyutlarını dental volümetrik tomografi (DVT) ile incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 31 adet kuru insan mandibulası mandibular alt kenar yer düzlemine paralel konumda yerleştirilerek DVT ile görüntülendi. Görüntüler mandibular insiziv kanal (MİK) ve lingual foramen (LF) varlığı, boyutları ve antero-posterior uzunluğu yönünden değerlendirildi. Ek olarak, lingual foramenlerin labial ve lingual yükseklikleri saptandı. Lingual foramenler genial tüberkülün üstünde veya altında yer almasına göre de sınıflandırıldı.
BULGULAR: MİK görüntülerin %58’inde belirlendi. İnsiziv kanalın ortalama çapı 2,79mm iken ortalama uzunluğu 2,88mm olarak ölçüldü. Otuzbir mandibulada toplam 60 LF saptandı. Bunların 28’i (%47) genial tüberkülün üstünde; 32’si ise (%53) altında yer almaktaydı. LF’e ait kanallar %30 oranında tek, ve sırasıyla %50 ve %20 oranında iki ve üç tane idi. Kanalların ortalama lingual çapı 0,68mm, labial çapı ise 0,63mm bulundu. Ortalama labial ve lingual yükseklikler sırasıyla 10,57mm ve 9,53mm olarak saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mandibular insiziv kanal, lingual foramen ve ilişkili sinir damar paketleri sayı, lokalizasyon ve boyutları açısından değişkenlik göstermektedir. Dolayısı ile bu anatomik yapıların varlığı ve özelliklerinin kişi bazında incelenmesi önerilmektedir.
INTRODUCTION: To investigate the presence, location and the dimensions of incisive canal and lingual foramen using dental volumetric tomography (DVT).
METHODS: Thirty-one dry human mandibles were exposed using a DVT system. Images were examined for the presence of mandibular incisive canal (MIC) and lingual foramina (LF) including their dimensions and anterior-posterior lengths. In addition; labial and lingual diameters and heights of LF was determined. LF were classified with respect to the mental spine as well.
RESULTS: MIC was observed in 58% of the images with mean diameter of 2.79mm while the mean length was 2.88mm. Total of 60 LF were observed in 31 mandibles. Twenty eight (47%) of them were located superior while 32 (53%) were located inferior to the genial spines. Only one canal was observed in 30% of the LFs whereas 50% of LFs had two and 20% had three canals. The mean lingual and labial diameters of the LF canals were 0.68mm and 0.63mm respectively. The mean height was 10.57mm and 9.53mm at the lingual and labial sides.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The MIC, LF and associated neurovascular bundles may show many variations in number, location and size. Therefore, particular evaluation of these structures for each case is recommended.

6.
Kanal Tedavili Dişlere Farklı Yüzey Koşulları İle Uygulanmış Postların Bağlanma Dayanımının Etkisinin Karşılaştırılması
Comparison of Bonding Strengths of Endodontically Treated Teeth with Fiber Posts with Different Surface Conditions
Ümit Güneş Özcan, Bekir Oğuz Aktener, Nil Yalçınkaya
doi: 10.5505/eudfd.2017.16779  Sayfalar 110 - 114
GİRİŞ ve AMAÇ: Kök dentini ve fiber postlara uygulanan farklı yüzey işlemleri sonrası, push-out testi ile bağlanma dayanımının değerlendirilmesi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada çekilmiş altmışdört adet tek kanallı alt çene küçük azı dişleri kullanıldı. Örnekler kök yüzeyine EDTA kullanımlarına göre iki ana gruba ayrıldı. Her iki ana grup kendi içinde fiber post yüzeylerine uygulanan işlemlere göre (%9,6’lık hidroflorik asit, silanizasyon) dörder alt gruba ayrıldı. Ardından tüm örneklerin apikal, orta ve servikal bölgelerinden 1,5 mm kalınlığında kesitler alınarak itme testi ile bağlanma dayanımları ölçüldü.
BULGULAR: En yüksek bağlanma direnci örneklerin koronal üçlüsünde, en düşük bağlanma direnci ise apikal üçlüde görüldü. EDTA kullanımının etkisi değerlendirildiğinde, smear tabakası kaldırılan grup istatiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bağlanma direnci gösterdi. En yüksek bağlanma direnci tüm yüzeylere işlem uygulanan grupta görüldü (p<0,05). En az bağlanma direnci ise kontrol grubunda bulundu (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: EDTA, hidroflorik asit ve silan uygulaması, fiber postların kök dentinine bağlanma direncini arttırmaktadır.
INTRODUCTION: To evaluate the bond strength of fiber posts with different surface treatments using a push-out test.
METHODS: Sixty-four extracted single-rooted mandibular premolars were used in the present study. Access cavities were prepared and root canals were shaped using NiTi rotary files. Samples were divided in two main groups according to EDTA application to root surfaces. Each main group was divided into 4 subgroups according to the fiber post surface treatments (9.6 % hydrofluoric acid and silane).
RESULTS: The highest resistance was determined in the coronal part of the roots, and the lowest resistance was found in apical part of the roots. EDTA application increased the bond strength significantly. The highest bond strength was found in the group treated with EDTA, HF and silane (p<0.05). The lowest bond strength was found in the control group (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: EDTA, hydrofluoric acid and silane applications significantly enhanced the bond strength of fiber posts to root dentin.

7.
Metapex'in Süt Dişi Kanal Tedavilerindeki Etkinliği
Efficacy of Metapex in Root Canal Treatment of Primary Teeth
Gülçin Bulut, Ümit Candan, Mehmet Sinan Evcil
doi: 10.5505/eudfd.2017.61587  Sayfalar 115 - 120
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, süt molar dişlerinde kanal dolgu patı olan Metapex’in klinik ve radyografik olarak değerlendirilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Yaşları 3 ila 9 arası değişen 50’şer adet çocuk hastadan oluşan 2 ayrı çalışma grubunda 50’şer adet süt molar diş Metapex ile dolduruldu ve post-operatif 3 ve 6 aylık periyotlarda klinik ve radyografik olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Klinik ve radyografik bulguların birbirini desteklediği gözlendi. Metapex’in 3 aylık kontrol başarı oranı her iki değerlendirme yöntemi için de %100 olarak bulundu. 6 aylık kontrol başarı oranı ise %98 olarak tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Metapex’in istenilen seviyede başarı gösterdiği ve süt dişi kanal tedavisinde güvenilir olarak kullanılabileceği kanısına varıldı.
INTRODUCTION: The aim of this study was to evaluate clinically and radiographically the efficacy of Metapex as root canal filling material in primary molars.
METHODS: 50 primary molars in two groups of children aged 3-9 years were obturated with Metapex and were postoperatively followed-up clinically and radiographically for periods of 3 and 6 months.
RESULTS: The clinical and radiological findings were in accordance with each other. The overall success rate was 100% for the group of 3-month follow-up and 98% for the 6-month follow-up-group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Metapex showed a favorable success rate and can be used safely as root canal filling in primary teeth.

8.
Farklı Kök Kanal Genişletme Tekniklerinin Kök Kanal Dentininde Defekt Oluşumuna Etkisi
The Effect Of Different Preparation Systems On Dentinal Defect Formation
Majd Salameh, Burcu Şerefoğlu, Beyser Pişkin
doi: 10.5505/eudfd.2017.30316  Sayfalar 121 - 127
GİRİŞ ve AMAÇ: Self –adjusting file, LightSpeed LSX, ProTaper ve H-tipi el eğesi ile genişletilen daimi insan alt küçük azı dişlerinde genişletme sisteminin kök kanal dentini üzerindeki defekt oluşumuna etkisinin incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada 50 adet periodontal nedenlerle çekilmiş insan alt küçük azı dişi kullanıldı. Tüm gruplarda 10 ar adet örnek olacak şekilde dişler rastgele 5 gruba ayrıldı. Kök kanallarında Self-adjusting file, ProTaper, LightSpeed LSX sistemleri ve H-tipi el eğeleri ile genişletme ve şekillendirme işlemi tamamlandı. Ardından kök ucundan itibaren koronale doğru 3, 6 ve 9 mm’lerden kesitler alındı. Kök ucunun ve elde edilen kesitlerin x20 büyütmede stereomikroskopta fotoğrafları çekildi. Fotoğraflar iki tarafsız gözlemci tarafından defekt var ve defekt yok olmak üzere 2 skorlu sistem ile değerlendirildi.
BULGULAR: Kök ucu, 3 mm ve 6 mm’de sistemler arasında fark görülmezken, 9 mm de LightSpeed LSX grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede defekt gözlendi. LightSpeed LSX ve ProTaper gruplarında SAF grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla dentin defekti gözlendi (SAF-ProTaper p=0,038 SAF-LightSpeed p=0,022).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yüksek hız ve torkta çalışan LightSpeed LSX ile artan konisiteye sahip ProTaper döner alet sistemlerinin dentin üzerinde daha fazla defekt oluşumuna neden olduğu görüldü.
INTRODUCTION: The purpose of this study was to evaluate the dentinal defects which was occured by four different shaping systems (Protaper, LightSpeed LSX, Self Adjusting File ve H-File) after root canal instrumentation.
METHODS: The root canals of fifty extracted human mandibular premolar teeth were instrumented with Self-adjusting file, ProTaper, LightSpeed LSX Ni-Ti systems and Hedström hand files. Roots were then sectioned at 3, 6, and 9 mm from the apex, and photographs were taken under X 20 magnification using a stereomicroscope. All photographs was scored as defect (+) or no defect by two independent observer.
RESULTS: Although there were no difference at apeks, 3mm and 6 mm between the experimental groups, statistically significant dentin defects was observed in LightSpeed LSX group when compared with control group. LightSpeed LSX and Protaper caused significantly more dentin defects than SAF system (SAF-ProTaper p=0,038 SAF-LightSpeed p=0,022).
DISCUSSION AND CONCLUSION: More dentin defects were observed in the LightSpeed LSX and ProTaper groups because of working with high speed and tork with LightSpeed LSX files and large taper design of ProTaper instruments.



LookUs & Online Makale