e-ISSN 1302-7476
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi - EÜ Dişhek Fak Derg: 36 (3)
Cilt: 36  Sayı: 3 - 2015
DERLEME
1.
Protetik Malzemelerin Sterilizasyonu ve Dezenfeksiyonu
Sterilization and Disinfection of the Prosthodontic Materials
Ender Akan, Özlem Çölgeçen, İbrahim Talha Meşe
doi: 10.5505/eudfd.2015.08760  Sayfalar 105 - 114
Protetik diş hekimliğinde, kontamine olmuş materyallerin laboratuvar ve klinik arasında taşınması çapraz enfeksiyon riskini arttırmaktadır. Çapraz enfeksiyonların önlenebilmesi için uygulanabilecek en iyi yöntem tüm aletlerin steril edilmesidir. Diş hekimliği pratiğinde kullanılan malzemelerin sterilizasyonu ve dezenfeksiyonu, oluşabilecek patojen mikroorganizma kontaminasyonunun kontrol altına alınmasını sağlamakta ve böylece çapraz enfeksiyon riskini ortadan kaldırmaktadır. Ancak dezenfeksiyon ve sterilizasyon sırasında kullanılan dezenfektanların protetik malzemelerin boyutsal stabilitesi ve renk gibi fiziksel özelliklerine etki etmemeleri gerekmektedir. Bu nedenle materyallerde olumsuz etki oluşturmayacak yöntemler tercih edilmelidir. Bu derlemede protetik diş hekimliğinde kontamine olmuş dental materyallerin sterilizasyonu ve dezenfeksiyonu ilgili bilgilerin derlenmesi amaçlanmaktadır.
Transportation of contaminated materials between laboratory and clinic, increase the risk of cross contamination in prosthetic dentistry. The best method for preventing cross contaminations is to sterilize all materials. Sterilization and disinfection of the materials used in dentistry practice provide controlling the contamination potential of pathogen microorganisms and by this way the risk of cross contamination may disappear. However, disinfectants used for disinfection and sterilization must not affect the physical properties such as dimensional stability and color of the prosthetic materials. Therefore methods that do not create adverse effects on materials must be preferred. It is intended to review literature about sterilization and disinfection of contaminated dental materials in prosthetic dentistry in this review.

2.
Dental İmplantlarda Stabilite Ölçüm Yöntemleri
Methods of Evaluating The Dental Implant Stability
Elif Öncü, Emine Begüm Büyükerkmen
doi: 10.5505/eudfd.2015.54376  Sayfalar 115 - 120
İmplant stabilitesi osseointegrasyonun başarısını gösteren klinik bir göstergedir ve uzun dönem implant başarısı için şarttır. Denta implantların başarısını değerlendirmek için başvurulan önemli parametrelerden biri implantın kemik içinde stabil olup olmadığının değerlendirilmesidir. İmplant stabilitesi 2 aşamada meydana gelir. Primer implant stabilitesi; lokal kemik kalitesine ve miktarına, kullanılan implant türüne ve yerleştirme tekniğine bağlı mekanik bir olgudur ve cerrahi sırasında oluşan stabilitedir. İkincil stabilite ise implantın iyileşme sürecinde, asıl implant-kemik bağlantısını tarif eder ve implant etrafındaki kemikte iyileşmenin tamamlanması ve remodeling sonucunda oluşan esas stabilitedir. Osseointegrasyonu değerlendirmek için kullanılan histolojik yöntemlerin invaziv olması nedeni ile klinik olarak tercih edilen dental implant stabilite testleri ve radyografiler daha kullanışlı ve kolay yöntemlerdir. Bu derlemede implant stabilitesini değerlendirmek amacı ile kullanılan çeşitli yöntemler hakkında bilgi verilecektir.
Implant stability is one of the important factors to provide successful osseointegration and is obligatory for the long-termsuccess.. Implant stability can be defined as the absence of clinical mobility, which is also the suggested definition of osseointegration. Primary implant stability at placement is a mechanical phenomenon that is related to the local bone quality and quantity, the type of implant and placement technique used. Secondary implant stability is the increase instability attributable to bone formation and remodeling at the implant/tissue interface and in the surrounding bone. There are many ways in which the implant stability can be evaluated such as Because of the invasive nature of histological analysis, various others methods have been proposed such asdental implant stability tests and radiographs. This review focuses on variousmethods to evaluate implant stability.

ARAŞTIRMA
3.
Eğitim Diş Hastanesi Çalışanlarının Mesleğe Bağlı Sağlık Şikâyetlerinin Değerlendirilmesi
Evalution of Occupation Related Health Complaints in a Dental Education Hospital
Ümit Candan, Gülser Kılınç, F.şükran Ercan Kaygusuz, Müjdet Çetin, M.sinan Evcil
doi: 10.5505/eudfd.2015.26056  Sayfalar 121 - 127
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı bir sağlık kuruluşunda farklı meslek gruplarında çalışan kişilerde mesleklerine bağlı sağlık şikayetlerinin, belirlenmesi ve bu şikayetlerin yaş, cinsiyet, meslekte doldurulan yıl, çalışma şekli ile ilişkisinin araştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: İzmir Eğitim Diş Hastanesinde çalışan tüm personele cinsiyet, medeni durumu, meslekte çalışma yılı ve mesleğe bağlı sağlık şikayetlerini içeren form yüz yüze görüşülerek doldurulmuştur. Verilerin değerlendirilmesinde T-Testi, Ki-kare ve Mann-Whitney-U testi kullanılmıştır.
BULGULAR: Çalışmada 21-61 yaşları 39.88±9.003 arasında, %38,3’i erkek, %61,7’i bayan olmak üzere 324 kişi yer almıştır. Sağlık çalışanı olan 186(%52,4) kişinin, 79’u diş hekimi, 24’ü hemşire, 79’u tekniker, 4’ü laborantdır. Sağlık dışı çalışan 138(%42,6) kişinin 75’i memur, 62’si hizmetlidir. Sağlık çalışanların da, sağlık dışı çalışanlara göre sırt, bel, boyun, omuz ve baş ağrısının daha fazla olduğu saptanmış olup fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p=0.001). Çalışanlar içerisinde hemşire ve diş hekimlerinde sırt, bel, boyun ve omuz ağrısı oranları diğer çalışanlara göre daha yüksek oranda görülmüştür. Meslekte çalışma süresi(yıl) ile sırt, bel, boyun, omuz ve baş ağrısında sağlık çalışanları ile sağlık dışı çalışanlar arasında istatistiksel olarak fark saptandığı belirlenmiştir (p=0.000).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Diş hekimi ve hemşireler daha fazla mesleğe bağlı sağlık problemleri yaşamaktadırlar.
INTRODUCTION: This study aims to find a relationship of profession related health complaints by identifying these complaints and this complaints’ relationship with age, gender, completed years in the profession, the mode of operation in a health complex.
METHODS: In İzmir Dental Education Hospital, a form including gender, marital status, their working period as they started their profession and their occupation related health complaints filled by interviewing face to face. In the evaluation of the data, T-test, Chi-Square and Mann-Whitney-U test were used.
RESULTS: In this study, 324 people from 21-61 years of age(39.88±9.003) took place, 38.3%were male, and 61.7% were women. 186(52.4%) people were health professionals; 79 dentists, 24 nurses, 79 technicians, 4laboratorian. 138(42.6%) people werenot health professionals; 75 officers, 62 were employees. When compared to non-health professionals, health professionals were found to have more back, waist, neck, shoulder and headache problems in which the difference was statistically significant(p=0.001). In nurses and dentists; back, waist, neck and shoulder pains were observed at a higher rate than other professionals. When working duration of employment (in years) and back, waist, neck, and headache problems compared; between non-health workers and health professionals statistically significant difference was determined (p=0.000).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Dentists and nurses are having more career-related health problems.

4.
Farklı Kompozit Rezinlerin Translusensi Özelliklerinin Karşılaştırılması
Comparative Evaluation on Translucency Characteristics of Different Resin Composites.
Esra Cengiz, Sevcan Kurtulmuş Yılmaz, Nuran Ulusoy
doi: 10.5505/eudfd.2015.96720  Sayfalar 128 - 131
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızın amacı, 5 farklı kompozit rezinin farklı renklerinin translusensi özelliklerini karşılaştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Her kompozit rezinin (Grandio, Gradia Direct, Clearfil Majesty Esthetic, Ceram-X Mono, Filtek Z250) her rengi (A1,A2,A3) için 7 adet disk şeklinde örnek hazırlandı. Renk ölçüm işlemleri, D65 ampül ile aydınlatılmış bir renk ölçüm kutusu içinde spektrofotometre (Easyshade Compact, VITA) ile yapıldı. Örnekler beyaz ve siyah zemin üzerine yerleştirildi, örneğin tam ortasından 3 kez ölçüm yapıldı ve ortalama CIE L*, a*, b* değerleri kaydedildi. Örneklerin translusensi dereceleri translusensi parametresi (TP) ile değerlendirildi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi Tek Yönlü ANOVA ve Tukey çoklu karşılaştırma testleri ile yapıldı.
BULGULAR: A1 renk gruplarında; Grandio ve Gradia’nın TP değerleri; Clearfil Majesty Esthetic, Ceram-X Mono ve Filtek Z250’den elde edilen değerlere göre istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur. A2 renk gruplarında; Grandio, Gradia ve Clearfil Majesty Esthetic’den elde edilen TP değerleri, Filtek Z250 ve Ceram-X Mono’dan elde edilen değerlere göre istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur. A3 renk gruplarında Grandio en yüksek TP değerine sahiptir. Grandio’nun A3 renginden elde edilen TP değerleri A1 renginden elde edilenlere göre istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızın sonuçlarına göre farklı markaların aynı renkleri translusensi özellikleri bakımından farklılık göstermektedir. Başarılı estetik uygulamalar için materyal seçiminde rezinin rengiyle birlikte translusensi özelliklerinin de dikkate alınması gerekmektedir.
INTRODUCTION: This study aimed to compare the translucency characteristics of different shades of 5 composites.
METHODS: Seven resin discs were prepared from each composite (Grandio, Gradia Direct, Clearfil Majesty Esthetic, Ceram-X Mono, Filtek Z250) and shade (A1, A2, A3). Baseline CIE L*a*b* color coordinates of specimens were measured in a viewing booth with D65 illumination by spectrophotometer (Easyshade Compact, Vita). The translucency parameter was calculated for each specimen. Results were analyzed statistically.
RESULTS: Grandio and Gradia were significantly more translucent than Clearfil Majesty Esthetic, Ceram-X Mono and Filtek Z250 for A1 shade. For A2 shade, TP values of Grandio, Gradia and Clearfil Majesty Esthetic were statistically higher than Filtek Z250 and Ceram-X Mono. For A3 shade, Grandio was statistically the most translucent resin among all composites. There was no statistical difference between TP values of Clearfil Majesty Esthetic, Gradia and they were significantly more translucent than Filtek Z250 and Ceram-X Mono for A3 shade (p<0.05). TP values of A3 shade of Grandio were higher than A1 shade.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Translucency characteristics of composites may be influenced by the brand in each shade. Information on the relative translucencies of different composites can be useful in selecting the correct composite for the achievement of optimal esthetic results.

5.
Alt Kesici Dişlerde Farklı Güta-Perka Dolum Tekniklerinin Karşılaştırılması
Comparison of Different Gutta-Percha Root Filling Techniques in Mandibular Incisors
İsmail Davut Çapar, Tuba Gök, Hazal Bıçakcı, Gökhan Saygılı, Hüseyin Ertaş
doi: 10.5505/eudfd.2015.88609  Sayfalar 132 - 138
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, alt kesici dişlerin kök kanallarına uygulanan farklı kök kanal dolum yöntemlerinin güta-perka (GP), kanal patı doluluğu ve kalan boşluk açısından karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 60 adet alt kesici dişin kök kanalları ProTaper Universal NiTi döner eğe sistemi ile F2 nolu eğeye kadar genişletildi. Dişler rastlantısal olarak 3 farklı kanal dolum grubuna ayrıldı (n=20). Genişletilen kök kanalları soğuk lateral kompaksiyon, ProTaper F2 tek kon tekniği ve sıcak vertikal kompaksiyon yöntemleri ile MTA Fillapex (Angelus Solucoes Odontologicas, Londrina PR, Brezilya) kanal patı kullanılarak dolduruldu. Daha sonra dişlerden apikal üçte bir bölgeden 2, 4, 6, 8 mm uzaklıklardan yatay kesitler alındı. Her kesitteki alanlar ölçüldü ve toplam alana göre GP, kanal patı ve boşluk yüzdeleri hesaplandı.
BULGULAR: 2 mm haricindeki diğer kesitlerde gruplar arasında boşluk açısından bir fark izlenmedi (P > 0.05). Sıcak vertikal kompaksiyon tekniğinde en fazla GP ve en az kanal patı dolu alan izlendi (P < 0.05). Soğuk lateral kondensasyon tekniğinde ise en az GP ve en çok kanal patı dolu alan izlendi (P < 0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Alt kesici dişlerin kök kanal dolgusunda soğuk lateral kondensasyon tekniğinde en az, sıcak vertikal kompaskiyon tekniğinde ise en fazla GP dolu alan olduğu görülmüştür.
INTRODUCTION: The aim of the study was to measure percentage of gutta-percha–filled areas (PGFA), sealer-filled areas (PSFA), and voids in root canals of mandibular incisors obturated with different root canal filling techniques.
METHODS: Root canals of 60 mandibular incisors were instrumented using ProTaper Universal instruments up to size F2. Root canals were filled with cold lateral compaction, ProTaper F2 single cones and warm vertical compaction by using MTA Fillapex selaer (Angelus Solucoes Odontologicas, Londrina PR, Brazil). Teeth were then sectioned horizontally at 2, 4, 6, and 8 mm from the apex. The area values of each section were calculated and converted to percentages (PGFA, PSFA, and voids) of the total area.
RESULTS: With the exception of 2-mm level, no significant differences were found among groups regarding percentage of voids. Warm vertical compaction group presented the most PGFA and least PSFA (P < 0.05). Cold lateral compaction group presented the least PGFA and most PSFA (P < 0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The cold lateral compaction technique had the least PGFA, and warm compaction had the most PGFA in the root canal filling of mandibular incisors.

6.
Çocukluk Çağı Kanser Hastalarının Dental Bakımında Ailelerin Yaklaşımı
Parental Attitudes of Dental Care in Childhood Cancer
Aysun Avşar, Ebru Hazar Bodrumlu
doi: 10.5505/eudfd.2015.58815  Sayfalar 139 - 142
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda çocukluk çağı kanser tanısı alan çocuklarda dental tedavi yaklaşımlarında ailelerin bilgi ve tutumunun incelenmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya yaş aralığı 3-14 olan, Çocuk Onkoloji Bölümü’nde görüşme sırasında yeni tanı alan 13 çocuk ve ailesi ile görüşme sırasında tedavi sürecinde olan 37 çocuk ve ailesi dahil edildi. Çalışmanın verileri görüşmeler sırasında yapılan açık ve kapalı uçlu sorular içeren anket kullanılarak elde edildi. Çocukların dental deneyimleri, oral hijyen bilgilendirmesinin ve dental tedavi öneminin aileler tarafından kabul edilirliği ve çocuklarının dental sağlıkları konusunda tutumlarındaki ve uygulamalarındaki değişiklikler değerlendirildi. Sonuçlar istatistiksel olarak tanımlayıcı- deskriptif yöntem ile değerlendirildi
BULGULAR: Çocuklarin teşhis ve tedavi öncesinde diş hekimine gitme oranları ve oral hijyen hakkında bilgilendirilmeleri, tedavi sürecine göre düşük bulundu. Ailelerin çocuklarının dental bakımına teşhis öncesinde çok önem vermedikleri, buna karşın özellikle antineoplastik tedavi süresince düzenli ve acil dental tedavi gereksinimi için bu konuda uzmanlaşmış bir diş hekimini tercih etmeleri ve kendi hekimlerinin bu konuda yetersiz olduklarını düşünmeleri nedeniyle dental tedavilerinin pediatrik diş hekimlerince sağlanmasını tercih ettikleri saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çocukluk çağı kanserini takiben ortaya çıkan zor tedavi koşulları altında dental tedavinin sağlanabilmesi için pediatri departmanlarında pediatrik diş hekimlerinin de yer alması faydalı olacaktır.
INTRODUCTION: This study aims to investigate parental knowledge and attitude towards dental treatment for children diagnosed with cancer.
METHODS: At the time of the interview, recently diagnosed 13 and 37 children with ongoing cancer treatment at Pediatric Oncology Department and their parents were included in the study. The data were collected during interview by following a questionnaire that included open and close-ended questions. Dental experience of the children, acceptance of oral hygiene and importance of dental treatment by the parents, attitude in children towards dental health were evaluated.
RESULTS: Frequency of dental visits by the children before diagnosis and prior to treatment was found to be lower than the frequency of the visits during the treatment. Despite not paying attention to the dental care of their children previously, the parents preferred to have dental treatment for their children done by pediatric dentists specialized in this field when regular and urgent dental care is needed especially during the antineoplastic treatment because they thought their personal dentist did not have enough specific knowledge in this field.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It will be beneficial to have pediatric denstists in pediatric departments to provide dental care.

OLGU SUNUMU
7.
Maksillofasiyal Bölgede Saptanan Yabancı Cisimlerin Cerrahi Tedavisi (2 Vaka Sunumu )
Surgical Treatment Of Foreign Bodies Detected In Maxillofacial Region (Report Of Two Cases)
Murat Ulu, Muhammet Furkan Cıcık, Hüseyin Akçay, Cihan Topan
doi: 10.5505/eudfd.2015.46330  Sayfalar 143 - 146
Maksillofasiyal bölgede yabancı cisimlerle sık karşılaşılmaktadır. Gerek objelerin boyutu gerekse anatomik yapılara olan yakınlıkları nedeni ile tanı koymada zorluk yaşanılabilir. Baş ve boyun bölgesine herhangi bir sebeple yerleşmiş bu yabancı cisimlerin teşhisi, eşlik eden yumuşak ve sert doku yaralanmaları sebebiyle göz ardı edilebilir ve yıllar boyu asemptomatik kalabilir. Bu yaralanmaların tedavisinde; multidisipliner takım çalışması ve gerekli prosedürlerin sırası ile uygulanması tatmin edici sonuçlar almak açısından önem arz etmektedir. Bu vaka raporunda trafik kazası geçiren ve dış merkezde tedavi gören iki hastadan bahsedilmektedir. Tedavilerinin ardından taburcu edilen hastalar çene-yüz bölgelerindeki ağrı şikayeti ile kliniğimize başvurdular. Rahatsızlıklarına sebep olan, kaza sonrası vücutlarına saplanan ve önceki muayenelerinde gözden kaçan yabancı cisimler radyografik olarak tespit edildikten sonra cerrahi müdahale ile çıkartıldı. Maksillofasiyal bölge travmalarında hayatı tehdit eden yaralanmalara öncelikli olarak müdahale edildiği için ilgili bölgedeki yumuşak veya sert dokuya saplanmış yabancı cisimlerin gözden kaçması muhtemeldir. Bu tür durumlarda hasta anamnezi ve klinik değerlendirme neticesinde maksillofasiyal bölgede bir yabancı cisim varlığından şüphelenildiğinde ek görüntüleme yöntemlerinin faydalı olabileceği unutulmamalıdır.
Maxillofacial surgeons often encounter foreign bodies, which pose a diagnostic challenge due to various factors such as size of the object, difficult access, and a close anatomic relation to different vital structures. Diagnosis of this foreign bodies embedded in maxillofacial region are ignored because of concomitant soft and hard tissue injuries and remains asymptomatically over the years. The correct approach in the treatment of these injuries requires a multidisciplinary team and the proper sequencing, with the administration of adequate procedures and techniques that offer a satisfactory result. In this case report two patient presented that were operated initially for life-threatening injuries at external center. Sharp of glass which were ignored and remaining embedded in the upper lip and cheeks are removed with an intraoral approach in our department because of the patient complaints. During the treatment of traumas in the maxillofacial region, because of the priority given to life-threatening injuries, foreign bodies stucked in soft or hard tissues are likely to be overlooked. In such cases, it should be noted that additional imaging methods may be useful if presence of a foreign body in the maxillofacial region is suspected after patient’s medical history and clinical evaluation has been completed.

8.
Mezyal Kökünde Üç Kanala Sahip Bir Alt Birinci Azı Dişinin Yeniden Kanal Tedavisi: 4 Yıllık Bir Takibin Vaka Raporu
Retreatment of a Mandibular First Molar with Three Canals in the Mesial Root: A Case Report with 4-Year Follow-up
Erhan Tahan, Mustafa Sadık Akdağ, Buket Tuğ Kılkış, Oğuz Köse
doi: 10.5505/eudfd.2015.44127  Sayfalar 147 - 151
Hekimler nadiren de olsa alt birinci azı dişlerinde olağan dışı kanal anatomisi ile karşılaşabilmektedir. Mezyobukkal ve mezyolingual kanallar arasında %1-15 sıklığında ilave bir kök kanal varlığı söz konusu olabilmektedir. Tüm kök kanallarının tespit edilerek tedavi edilmesi tedavi başarısı açısından kritik öneme sahiptir. 42 yaşında erkek bir hasta sağ alt birinci azı dişinin kök kanal tedavisi için Endodonti Bölümü'ne başvurdu. Hastanın tıbbi hikayesinde herhangi bir sistemik hastalığı mevcut değildi. Klinik muayenesinde palpasyon ve perküsyon testlerine karşı aşırı hassas idi. Teşhis radyografisinde ise eksik kök kanal tedavisi ile birlikte mezyal ve distal kök uçlarının her ikisinde de radyolusensi varlığı görüldü. İlk seansta anesteziyi takiben standart giriş kavitesi hazırlandı. Mezyal kanallar arasındaki ilave kanal dahil tüm kök kanalları tespit edilerek nikel-titanyum döner eğeler ile şekillendirildi ve kalsiyum hidroksit medikameni ile 1 hafta süreliğine tedavi edildi. Takip seansında herhangi bir semptom varlığı görülmedi ve ilgili diş gutta-perka konlarla doldurulmasını takiben adeziv restorasyonla restore edildi. 4 yıllık takip radyografisinde her iki kök ucundaki radyolusensilerin ortadan kaybolduğu görüldü. Karmaşık bir yapıya sahip olması sebebiyle kök kanal sisteminin iç anatomisi tedavi öncesinde dikkatli biçimde incelenmelidir. Hekimler her bir vakanın diğerlerinden farklı olduğu konusunda bilinçli olmalıdır. Ultrasoniklerle birlikte dental operasyon mikroskobu kullanımı tedavinin başarı olasılığını artırmaya yardımcı olabilmektedir.
The clinicians rarely confront unusual canal anatomy of the mandibular first molar teeth. Presence of an additional root canal may be revealed between the mesiobuccal and mesiolingual canals (1-15%). It is crucial for the success of treatment to clearly detect and negotiate all additional root canals. A 42-year-old male patient was referred to the Department of Endodontics for root canal treatment of his right, first mandibular molar tooth. In his medical history, no systemic disorders were found. His clinical examination presented intense pain to palpation and percussion tests. The pre-operative radiograph showed an improper root canal treatment and radiolusencies at root apices. At the first appointment, all root canals, including an extra canal between the mesial canals, were identified, shaped with nickel-titanium rotary instruments and medicated with calcium hydroxide dressing. One week later, it was asymptomatic so that was obturated with gutta-percha cones, followed by restoration with an adhesive resin material. In a 4-year follow-up, the periradicular lesions seemed to disappear. Because of its complexity, internal anatomy of root canal system should be evaluated carefully at the beginning of the treatment. The use of an operating microscope in conjunction with ultrasonics can help to increase the rate of treatment success.

LookUs & Online Makale