DERLEME | |
1. | Diş rengi belirlenmesinde kullanılan yöntemler Methods used for tooth color determination Göksu Trakyalıdoi: 10.5505/eudfd.2013.00719 Sayfalar 1 - 10 Estetik diş hekimliğinin en önemli hedefi, sağlıklı bir diş yapısı ve güzel bir gülüş estetiği sağlamaktır. Güzel bir gülüş estetiğinde en dikkat çeken ayrıntı dişlerin rengidir. Estetik kaygısı olan hastaların çoğu daha parlak ve beyaz dişlere sahip olmak beklentisi ile diş hekimlerine başvurmaktadır. Diş hekimi bu istekleri değerlendirerek hastanın fiziksel ve psikolojik özelliklerine en uygun diş rengini, belirlemek ve bu rengi diş teknisyenine doğru bir şekilde iletmekle yükümlüdür. Ancak diş renginin belirlenmesi konusunda hekimin göz önünde bulundurması gereken birçok ayrıntı vardır. Bu derlemenin amacı dişli ve dişsiz ağızlarda diş renginin belirlenmesi sırasında nelere dikkat edilmesi gerektiğinin özetlenmesidir. The success of dental treatment is determnined on the basis of functional and esthetic results. The most important factor that influences an esthetic smile is the color of the teeth. Patients having dental treatment are increasingly seeking for brighter and whiter teeth. The dentist should determine the correct tooth color estimating the patient’s will, the physical and psychological aspects of the patient; and prepare the restoration according to the determined color or inform the dental technician. However there are many factors that may influence the determination of the correct color. The aim of this review is to compile these factors. |
2. | İmplant destekli hareketli protezlerde tutucu mekanizmaların klinik başarıya etkisi: Derleme Effect of retentive attachments on clinical success of implant overdenture: A review Gamze Öztürk, Mine Dündar Çömlekoğlu, Erhan Çömlekoğlu, Mehmet Sonugelendoi: 10.5505/eudfd.2013.70883 Sayfalar 11 - 16 Tam dişsizlik olgularında uygulanan hareketli protezler yetersiz tutuculuk ve stabilite sorunları nedeniyle hastalar tarafından benimsenememekte ve bu durum dengesiz yük iletimine bağlı aşırı destek kemik kaybı gibi sorunlara da yol açabilmektedir. Bu nedenle günümüzde özellikle alt çene için implant tutuculu overdenture protezler birinci tedavi seçeneği olarak kabul görmeye başlamıştır. Bu tip protezlerde tutuculuk sağlanabilmesi amacıyla implantlar üzerine top ataşman, barlı eklem ve mıknatıslı mekanizmalar yerleştirilmektedir. Bu derlemede tam dişsiz bireylere uygulanan farklı implant üstü tutucuların uzun dönemli klinik başarısı olgular eşliğinde değerlendirilmiştir. Removable dentures in fully edentulous cases may cause some clinical problems such as inaduquate retension or stability and excessive supportive bone loss due to unbalanced stres distribution. In order to prevent these problems implant supported overdentures are confirmed to be primary treatment alternetive. To provide retention for overdentures some mechanisms such as ball attachments, bar-klip, magnet retained system might be used. In this review long term clinical success of various attachments was evaluated for with some cases in fully edentulous cases. |
3. | Diş Hekimliği ve Enfektif Endokardit. Güncel Bir Bakış Dentistry and Infective Endocarditis. A Current Perspective Hüseyin Gencay Keçeli, Hasan Hatipoğlu, Hümerya Aydemirdoi: 10.5505/eudfd.2013.86580 Sayfalar 17 - 26 Enfektif endokardit (EE) mikroorganizmaların etkisi ile gelişim gösteren, yüksek morbitidesi ve mortalitesi ile önemini koruyan bir rahatsızlıktır. Oral bakteriler girişimsel dental tedaviler ve günlük hijyen aktiviteleri esnasında kan akımına karışabilmekte ve bu durum istenmeyen sonuçların doğmasına neden olabilmektedir. Bu derlemenin amacı diş hekimliği uygulamalarında geniş kullanım alanı bulan ve EE’yi önlemeyi amaçlayan antibiyotik profilaksi uygulamalarındaki güncel yaklaşımı irdelemektir. Infective endocarditis is a microbial disorder developing with the influence of microorganisms and has a critical importance due to its high morbidity and mortality rates. In such cases, oral bacteria may disseminate to the blood circulation during dental treatments or daily hygiene activities and then unwilling results may occur. The purpose of this review article is to address the current modality in antibiotic prophylaxis which aims to prevent infective endocarditis. |
4. | Biyomateryaller Biomaterials Övül Kümbüloğlu, Onur Oraldoi: 10.5505/eudfd.2013.15238 Sayfalar 27 - 33 Vücudun tamamını veya bir sistemini tedavi etmek, ogmente etmek; doku, organ veya vücudun bir fonksiyonunu yerine koymak amacıyla kullanılan ilaç harici doğal veya yapay herhangi bir veya birden fazla maddenin karışmasından oluşan materyallere biyomateryal denir. Dişhekimi, restorasyon seçiminde temel materyallerden sadece birini seçebilir veya çeşitli materyallerin karışımından oluşan bir materyalin kullanımını da tercih edebilir. Biyomateryaller, canlı doku veya fizyolojik sıvılara temas ettiğinde çevresiyle birtakım etkileşimler gerçekleştirir. Hench'e göre biyomateryaller doku etkileşimlerine göre; İnert biyomateryaller, Rezorbe olabilen biyomateryaller, Biyoaktif biyomateryaller olarak 3’e ayrılırlar. Biyomateryaller; meydana getirdikleri doku etkileşimleri, biyoaktivite ve antimikrobiyal özellikleri nedeniyle tıpta ve dişhekimliğinde geniş bir uygulama alanı bulmuşlardır. A biomaterial is any material, consisting of one or more natural or synthetic non-medicinal substances, which are used for curing, augmenting complete living structure or one of its systems; replacing an original function of a tissue, organ or body. During selection of a restorative material, a dentist can choose only one of the basic materials, or prefer an option which consists of a combination of various materials. Biomaterials can interact with their environment, when they get into contact with living tissues and physiological fluids. According to Hench, biomaterials can be categorized into three groups in accordance with their interactions with tissues as Inert biomaterials, Resorbable biomaterials and Bioactive Biomaterials. Due to their tissue interactions, bioactivity and antimicrobial features, biomaterials have a diverse range of applications in dentistry and medicine. |
ARAŞTIRMA | |
5. | Farklı Uygulama Tekniklerinin İrigasyon Solüsyonlarının Etkinliği Üzerine Etkileri The Influence Of Irrigation Techniques On The Efficacy Of Solutions Erhan Erkan, Necdet Erdilek, Ilgın Akçaydoi: 10.5505/eudfd.2013.46338 Sayfalar 34 - 41 AMAÇ: Son irigasyon işleminde kullanılan solüsyonların debris ve smear tabakasını uzaklaştırabilme etkinlikleri ile dentinde meydana getirdikleri erozyon miktarının, hidrodinamik aktivasyon ya da konvansiyonel irigasyon uygulamalarından nasıl etkilendiği taramalı elektron mikroskop (SEM) ile değerlendirmek hedeflendi. YÖNTEMLER: Otuz-iki alt premolar diş ProTaper® F3 numaralı alete dek genişletildi. Her eğeden sonra, %2,6 NaOCl dental enjektör ile uygulandı. Dişler 3 gruba ayrıldı, 2 tanesi kontrol olarak ayrıldı: Grup1: RinsEndo; Grup2: EndoEze-kanül; Grup3: dental-kanül. Smear tabakasını uzaklaştırmak için; 1 ml %17 EDTA+1 ml %5,25 NaOCl +2,5 ml distile su kullanıldı. Kuronları uzaklaştırılan kökler longitudinal 2 parçaya ayrıldı. Örnekler, SEM’de değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirmede Kruskal-Wallis testi ile Wilcoxon eşleştirilmiş iki örnek testi kullanıldı (p= 0,05). BULGULAR: Bütün yöntemlerin debris ve smear tabakasını uzaklaştırmada etkin ve dentinde erozyon meydana getirdikleri belirlendi (p<0,05). Koroner ve orta 1/3’lülerde debris ve smear tabakasını uzaklaştırmada, RinsEndo etkili iken, apikal 1/3’lüde dental-kanül uygulamasının en az etkili olduğu saptandı (p>0,05). Erozyon açısından koroner 1/3’de EndoEze-kanül yüksek değerler verirken (p<0,05), orta ve apikal 1/3’lülerde RinsEndo’nun daha fazla erozyona yol açtığı belirlendi (p<0,05). SONUÇ: RinsEndo’nun konvansiyonel tekniklere kıyasla, irigasyon solüsyonlarının etkinliğini arttırdığı, bununla beraber orta ve apikal 1/3’lük kısımlarda daha fazla erozyona yol açtığı belirlendi. OBJECTIVE: To evaluate the efficacy of hydrodynamic-activation and conventional-irrigation on final-irrigation process, in the removal of debris/smear layer from the canal walls, and the level of erosion, using scanning electron microscopy (SEM). METHODS: Thirty-two extracted lower premolar teeth were enlarged to #F3 with ProTaper® rotary-system. The canals were irrigated with 2.6% NaOCl using dental-cannula, at each change of instrument. Teeth were divided into 3-groups (2 for controls). Group1: RinsEndo; Group2: EndoEze irrigator-tip; Group3: dental-cannula. To remove smear layer; 1-ml 17% EDTA+ 1-ml 5.25% NaOCl + 2.5-ml distilled-water were applied with each irrigation device. Teeth were de-coronated. Specimens were then separated longitudinally and examined with SEM. Statistical analyzes were done by using Kruskal-Wallis and Wilcoxon signed-rank-test (p= 0.05). RESULTS: All of the regimens found to be effective due to debris/smear removal and caused dentinal erosion (p<0.05). RinsEndo system was more efficient in cleaning the coroner and middle thirds. However, dental-cannula showed the least efficacy in the apical-1/3 (p>0.05). In the coroner-1/3, EndoEze irrigator-tip caused more dentinal erosion (p<0.05). On the other hand, RinsEndo caused more erosion in the middle and apical-1/3 (p<0.05). CONCLUSION: RinsEndo hydrodynamic rinsing-system led to improve the efficacy of irrigation solutions for cleaning, but caused more erosion. |
6. | Farklı İrigasyon Tekniklerinin Etkinliğinin Boya Penetrasyon Testi ile Değerlendirilmesi Efficacy Of Different Irrigation Techniques According To Dye Penetration into Root Dentine Erhan ERKAN, Ilgın AKÇAY, Necdet ERDİLEKdoi: 10.5505/eudfd.2013.70894 Sayfalar 42 - 47 AMAÇ: Farklı yıkama tekniklerinin, dentin tübüllerine boya penetrasyon miktarı göz önüne alınarak karşılaştırılması hedeflendi. YÖNTEMLER: Otuz iki adet alt premolar dişin kök kanalı ProTaper® F3 numaralı alete dek genişletildi. Dişler 3 gruba ayrıldı, 2 tanesi kontrol olarak ayrıldı: Group1: RinsEndo; Group2: EndoEze kanül; Group3: dental kanül. Asit füksin boyası kullanılarak renklendirilen NaOCl (%2,6) ile gruplara ait örnekler irige edildi. Kuron kısımları uzaklaştırılan kökler 3 kısma ayrıldı. Boyanın dentin tübüllerine penetrasyon miktarı 2 gözlemci tarafından stereo mikroskop kullanılarak ölçüldü. Örneklerin toplam alanı ve boyanan alanı bilgisayar programı vasıtasıyla “mm2” cinsinden kaydedildi. Ardından kanal boşluğunun çapı ölçülerek bu değerlerden çıkarıldı. İstatistiksel değerlendirmede ANOVA testi, fark saptandığında ise Scheffe testi kullanıldı (p= 0,05). BULGULAR: Çalışmada boya penetrasyonu açısından değerlendirilen tüm irigasyon tekniklerinin etkili oldukları saptandı. Bununla birlikte teknikler arasında istatistiksel olarak herhangi bir fark saptanmadı (p>0,05). SONUÇ: Boya ile işaretlenmiş yıkama solüsyonlarının dentine penetre olabilmesi göz önüne alındığında, RinsEndo hidrodinamik yıkama sisteminin dental kanülle gerçekleştirilen yöntemlerle benzer etkinlik gösterdiği in vitro çalışmamız doğrultusunda saptandı. OBJECTIVE: To compare different irrigation techniques according to the penetration ability of the dyed solutions into dentinal tubules. METHODS: Thirty-two extracted lower premolar teeth’s root canals were enlarged to #F3 with ProTaper® rotary system. Teeth were divided into 3 groups and 2 teeth were separated for controls. Group1: RinsEndo; Group2: EndoEze irrigator tip; Group3: dental cannula. NaOCl (2,6%) was colored with fuchsine acid and each group (n=10) was irrigated with the mixture. Teeth were de-coronated. Specimens were then separated into 3 sections. The penetration depth of dye into dentinal tubules was measured by two observers using a stereomicroscope. The dye-penetrated and the total area of the dentin samples’ were recorded in mm2 by means of a computer program. The diameter of the root canal space was extracted from these values. Differences between the groups were statistically analyzed by using ANOVA and Scheffe’s test (p= 0.05). RESULTS: Eventhough, all of the regimens found to be effective according to the dye penetration, no statistically significant difference was observed between the techniques’ efficacy (p>0.05). CONCLUSION: RinsEndo hydrodynamic rinsing system led to no statistically recognizable results than needle irrigation techniques considering to the dye marked rinsing solution into dentin, under laboratory conditions. |
OLGU SUNUMU | |
7. | Skleroderma Ve Ankilozan Spondilitli Hastaya Tedavi Yaklaşımı: Vaka Raporu Treatment Of A Patient With Scleroderma And Ankylosing Spondylıtıs: A Case Report Emine Göncü Başaran, Emrah Ayna, Sedat Güven, Veysel Eratilladoi: 10.5505/eudfd.2013.08769 Sayfalar 48 - 51 Skleroderma nadir görülen kronik bir bağ dokusu hastalığıdır. Hastaların deri ve derialtı bağ dokusunda kollajen ve elastik lifler sayıca çoğalıp, deri sertleşir. Cildin gergin ve sert olması ağzın tam açılamamasına ve mikrostomiye sebep olur. Tükürük bezleri hasar gördüğü için ağız içinin çok kuru olması, ağız ve diş sağlığını korumayı zorlaştırır. Ankilozan Spondolit ise ağrılı, ilerleyici bir romatizmal hastalıktır. Temelde omurgayı etkilemekle beraber, diğer eklemleri, kiriş ve bağları da etkileyebilir. Ankilozan Spondolit genel olarak kemik erimesine yol açar. Ağız açıklığı sınırlı hastalarda ölçü almak oldukça zordur. Özellikle hareketli bölümlü protez yapımı ve protezi hasta ağzına yerleştirmek hekime güçlük çıkarır. Böyle hastalarda parçalı ve katlanabilir protezler tavsiye edilir. Bu vakada skleroderma ve ankilozan spondolitli bir hastanın üst çenesine iki parçadan oluşan hareketli bölümlü protez yapımı anlatılmıştır. Scleroderma is a rare, chronic disorder of connective tissue. Collagen and elastic fibers in the patients' skin and subcutaneous connective tissue increase and skin hardens. Tense and rigid structure of the skin cause inability to open mouth and microstomie. The inside of the mouth’s dry structure, because of the damaged salivary glands, makes it difficult to maintain oral and dental health. Ankylosing Spondilitis is a painful, progressive and rheumatical disease. It mainly affects the spine, although other joints, and ligaments and may also affect the beam. Ankylosing Spondilitis generally leads to osteoporosis. It is diffucult to take impresssion from a patient who has microstomie. Especially, when removable partial denture is required, adaptation and preparing of prothesis is not easy for clinician. Sectional and collapsible dentures have been described forthese patients. In this case the construction of two pieces of maxillary removable partial denture is explained for a patient who has scleroderma ankylosing spondilitis. |
8. | Konjenital defekti olan hastada CAD/CAM ile estetik yaklaşım: olgu raporu Esthetic approach with CAD/CAM in a congenital defect patient: a clinical report Burcu Kanat, Erhan Çömlekoğlu, Ali Erdem, Mehmet Ali Güngördoi: 10.5505/eudfd.2013.39306 Sayfalar 52 - 56 Ameloblastların düzensiz farklılaşması nedeni ile diş mine yapısının oluşmaması veya kalitesindeki bozukluk ile karakterize olan herediter mine displazisi; hastaları estetik, fonksiyonel ve psikolojik açıdan olumsuz etkiler. Kron boylarının yetersiz olması dişeti operasyonu gerektirir iken, mine tabakasının harabiyeti nedeniyle görülen dikey boyut kaybı, protetik restorasyon uygulaması ile giderilir. Çalışmamızda; amelogenezis imperfekta tipinde konjenital defekte sahip olan on yedi yaşında bir erkek hastanın, kron boyu uzatma operasyonu sonrası posterior bölgede konvansiyonel metal destekli tek üye sabit kronlar ve anterior bölgede bilgisayar destekli tasarım/ bilgisayar destekli üretim (CAD/CAM) sistemi ile çok katmanlı cam seramik blok materyali kullanılarak hazırlanan tam seramik restorasyonlar ile rehabilitasyonu ele alınmıştır. Amelogenezis imperfekta tipinde konjenital defekte sahip olgularda protetik restorasyon uygulaması ile doku yıkımı artışı engellenir iken, CAD/CAM sistemi ve beraber kullanılan dayanıklı materyaller ile mükemmel uyuma ve estetiğe sahip restorasyonların üretimi sağlanmıştır. Bir yıl sonra yapılan kontrollerde hastanın fonksiyonel, estetik ve psikolojik açıdan tedaviye olumlu yanıt verdiği gözlenmiştir. Hereditary enamel dysplasia, which is characterized by failure in quality or complete lack of dental enamel structure caused by the improper differentation of ameloblasts, affects patients negatively in terms of esthetics, functionality and psychology. While insufficient crown heights require gingival operation, the loss of vertical height due to enamel layer’s destruction is resolved with prosthetic restoration. In this study, the prosthetic rehabilitation of a seventeen-year-old male patient having an amelogenesis imperfecta type congenital defect, with conventional metal-ceramic single crowns in the posterior area and full ceramic restorations prepared by using multilayer glass ceramic blocks with computer aided design/computer aided manufacturing (CAD/CAM) in the anterior region has been explained. In cases which has amelogenesis imperfecta type of congenital defect, the production of restorations which had perfect accuracy with the materials used together with the CAD/CAM system and esthetics were achieved, whereas the increase of tissue destruction was prevented by prosthetic restorations. Positive response of the patient to the treatment in terms of esthetics, functionality and psychology was observed during the controls conducted after one year. |